3 Aralık 2017 Pazar

Amsterdam Müzeleri



Yazı içindeki tüm fotoğrafları üstlerine tıklayarak büyük boyutlu olarak görebilirsiniz!

Amsterdam seyahatimle ilgili diğer yazılarım:




18 - 22 Nisan 2017 tarihlerinde yaptığım Amsterdam seyahatimle ilgili yazılarıma, Amsterdam'a kültürel ve sanatsal zenginlik katan müzeleri ile devam ediyorum. Avrupa'nın pek çok kenti gibi Amsterdam da müzeler bakımından epey zengin. Farklı içerikte onlarca müzenin olduğu Amsterdam'da benim gezdiklerimle ilgili notlarımı ve fotoğraflarımı bu yazıda sizlerle paylaşmak istiyorum.


Amsterdam Tarih Müzesi (Amsterdam Museum)

Amsterdam'da gezdiğim müzeler arasında ilk sırayı, şehri (tarihi ile) tanımak için gidilmesi gereken bir müze olduğunu düşündüğüm Amsterdam Tarih Müzesi'ne (Amsterdam Museum) veriyorum.



Amsterdam Tarih Müzesi gerek girişi gerekse içindekilerle mutlaka gezilmesi gereken bir müze. Müze girişindeki dolaplara eşyanızı koyup, çıkışta (dolabı kullanabilmek için kapaktaki kumbaraya attığınız) paranızı geri alabiliyorsunuz.

Müzenin yer aldığı binanın orijinal hali Aziz Lucien's Manastırı'dır ve kuruluş tarihi 1578'e kadar gitmektedir. Bina 1580 - 1960 arasında yetimhane olarak kullanışmış ve binlerce çocuğun evi olmuş. Müze olarak kullanılmaya başlandığı yıl ise 1975.

Amsterdam'ın merkezinde, Kalverstraat 92 adresinde yer alan ve her gün 10 - 17 saatleri arasında gezilebilen müze, Amsterdam bölgesinden elde edilen arkeolojik bulgular ve tarihi eserler, heykeller, haritalar, giysiler ve mücevherle epey zengin bir içeriğe sahip. Müzede, Amstel nehrinin ucundaki yaklaşık 1000 kişinin yaşadığı küçük bir yerleşim merkezinin yüzlerce yılda nasıl zengin ve güzel bir "dünya kenti" haline geldiği farklı salonlardaki sergilerle ziyaretçilere anlatılıyor. 

                                  Yoktan nasıl bir dünya kenti var edilir, burada!


Müzede yer alan Amsterdam DNA bölümünde etkileşimli görseller, ilgi çekici objeler ve seslerle şehrin tarihi yaklaşık 1 saatlik bir sunumla anlatılmaktadır. Müzede kalıcı ve geçici olmak üzere sergiler de bulunmaktadır.

Amsterdam'ın 1625'deki dünya ticaretindeki yerinin anlatıldığı bu bölümde
kahveden baharatlara kadar farklı ticari ürünlerin kokularını
Amsterdam evlerinin pencerelerine burnunuzu yaklaştırarak hissedebilirsiniz.


Dünyadaki ilk gay ve lezbiyen evliliğinin yasal olarak gerçekleştiği özgürlükler kenti Amsterdam'da, Amsterdam Tarih Müzesi'ndeki tuvalette tüm insanlar için tek kapı var!


Amsterdam Kart ile ücretsiz gezilebilen Amsterdam Tarih Müzesi'ne giriş ücreti (yetişkinler için) 12.5 €. Müzeye Dam Meydanı'ndan 5 dakikalık bir yürüyüşle ulaşmak mümkün.


Van Gogh Müzesi (Van Gogh Museum)

Dünyanın en ünlü ressamlarından biri olan Hollandalı sanatçı Van Gogh’un eserlerinin sergilendiği Van Gogh Müzesi (Van Gogh Museum)Amsterdam'ın en çok ziyaret edilen müzeleri arasında başı çekenlerden biri. Ziyaretçilerin uzun süre giriş sırasında beklemeyi göze aldığı ve ilgiyle gezdiği müzede dünyanın en geniş Van Gogh koleksiyonu olan 200’den fazla resim, çizim ve mektup yer alıyor.
Geçtiğimiz yıl 2 milyonu aşkın kişinin ziyaret ettiği Van Gogh Müzesi.

Sabah müzenin kapıları açılmadan sıraya girmiş insanların
cam duvarlardaki yansımaları (soldaki fotoğraf).


Biletinizi internetten aldıysanız doğrudan karşıdaki cam binanın giriş kapısındaki sıraya gidin. Amsterdam Kart veya Müze Kartı sahibiyseniz (ya da biletiniz veya bu kartlardan biri yoksa) o sırada boşuna beklemeyin ve orta alandaki sıraya girin.
Sarı giysili müze görevlileri her konuda güler yüzlü yardıma hazırlar.



Hollandalı mimar Gerrit Rietveld tarafından tasarlanan plana göre inşa edilen modern mimarinin güzel örneklerinden biri olan müze 1973 yılından bu yana ziyaretçilerini kabul ediyor. Kardeşi Theo tarafından toparlanmış Van Gogh tarafından yapılmış 200'den fazla resim, 500'den fazla çizim ve çoğu kardeşi Theo'ya yazılmış yüzlerce mektubu bu müzede görmek mümkün.

Van Gogh Müzesi'nin girişi.

                 Van Gogh ile baş başa fotoğraf çektirmek yoğun ilgi nedeniyle çok zor.


Toplam dört katın bulunduğu müzenin bir de ek binası var. Van Gogh’un önemli eserlerinin tümü birinci katta, kronolojik olarak sergilenmektedir. “Patates Yiyenler” gibi karanlık, kasvetli eserleri ile başlayan Van Gogh resimleri, St. Remy’deki akıl hastanesinde geçirdiği yıllarda ve son olarak Auvers’deki (Fransa) yaşamının son üç ayında yaptığı ıstıraplı resimleriyle bitiyor.  

Dünya gözü ile Sunflowers, The Langlois Bridge ve The Bedroom!

Ünlü öz portresi ve kardeşi Theo'ya yazdığı mektuplar.

Yaşam öyküsü ve eşyaları.


İkinci katta Van Gogh’un yaşamı ve sanat çalışmaları ile ilgili bilgisayar kayıtlarına ulaşılabilen bir çalışma alanı mevcut. Üçüncü katta ise birçok eskizi ve daha az tanınmış bazı eserleri bulunur. Bu kat aynı zamanda konuyla ilgili geçici sergiler için – Van Gogh’un sanatsal esinleri, diğer sanatçılar üzerindeki etkileri ve kendisinin etkilendiği Gauguin ve Millet’e ait eserler – alan sağlamaktadır.
Müze mağazasında hâkim renk sarı!


Van Gogh Müzesi'ne gittiğim gün (sabah müze açılmadan, erkenden) hava soğuktu ve ortadaki sıra alanında müthiş soğuk bir esinti vardı. Hayatımda o denli üşüdüğüm nadirdir (bir ara vazgeçmeyi dahi düşündüm). İçeriye girdiğimde ilk birkaç dakikayı ısınmaya ayırdığım müzenin mağazasından dışarıda bekleyenleri izlemek ilginçti!

Amsterdam'daki müzeler bölgesinde (Museumplein 6) yer alan ve her gün 09 - 18 arasında ziyaret edilebilen bu muhteşem müzeye giriş ücreti (yetişkinler için) 17 €. Yaşı 18'den küçük olan ziyaretçilerin ve Amsterdam Kart sahibi olanların ücretsiz girebildiği müze cuma akşamları saat 22'ye kadar açık.


Rijks Müzesi (Rijks Museum)


Kapılarını ziyaretçilerine 1800 yılında "Ulusal Sanat Galerisi" adı ile (günümüzde Hollanda'nın idari başkenti olan) Lahey'de açan müze, 1808'de Amsterdam'ın merkezi olan Dam Meydanı'ndaki Kraliyet Sarayı'na taşınmış. Müze 1885 yılından bu yana, kentin en büyük parkı olan Vondelpark'ın yanındaki müzeler bölgesindeki mevcut binasında ziyaretçi kabul ediyor. Müzeye giriş ücreti yetişkinler için 17.5 €, Amsterdam Kart ile ücretsiz!


Rijks Müzesi, Amsterdam'ın merkez tren istasyonu olan Amsterdam Centraal'in de mimarı olan Petrus Josephus Hubertus (Pierre) Cuypers tarafından tasarlanan devasa binasında her gün çok sayıda ziyaretçiyi ağırlıyor.




Rijks Müzesi'nde 17. yüzyıl Hollanda sanatına ait en geniş koleksiyonun yanı sıra Ortaçağ'dan günümüze kadar çok sayıda obje (heykeller, Hollanda denizciliğini anlatan gemi maketleri, antik parçalar, kıyafetler) sergilenmektedir. Bugün sergilenmekte olan 8000'den fazla eserle müze, dünyanın en büyük Flemenk sanat koleksiyonuna sahiptir.


Her yıl 1 milyondan fazla ziyaretçi ağırlayan Rijks Müzesi 12 bin metrekarelik sergi alanına ve önemli bir kütüphaneye sahip. Müzenin girişinde müze mağazası ve kafeterya bulunuyor.


Müzede sergilenen en ünlü eser Rembrandt'ın (Rembrandt Harmensz van Rijn, 1606-1669) 1642 tarihli "Gece Bekçisi" (The Nightwatchadlı, kent milis gücünün grup portresinin olduğu devasa(379.5 cm x 453.5 cm ebatındaki) yağlı boya tablosudur. 



Rembrandt'ın Gece Bekçisi (The Nightwatch) adlı tablosunun önünde 
kalabalık hiç eksik olmuyor!

Güncelleme (19/5/2020):
Amsterdam / Rijksmuseum görüntüleme ekibi, Veri Bilimci Robert Erdmann liderliğinde Hollandalı Ressam Rembrandt'nın 378 yıl önce yaptığı "Night Watch" adlı tablosunu 44,8 Gigapiksel çözünürlükte kaydetmiş.

Ortaya çıkan muhteşem görüntüyü şurada izleyebilirsiniz.
Görüntü, üzerine tıkladıkça büyüyor. Detaylar akıl almaz!



Işığın ve gölgenin ressamı Rembrandt'ın tabloları.


Hollanda’nın  en ünlü ve büyük müzesi olarak kabul edilen Rijks Müzesi, aralarında Rembrandt'ın çok sayıda tablosunun yanı sıra Steen, Hals, Vermeer ve diğer önde gelen ressamların eserlerinin bulunduğu 17. yüzyıl Hollanda resim sanatına ait en kapsamlı resim koleksiyonuna sahiptir. Müzede eserleri sergilenen sanatçılarla ilgili bilgilere ve eserlerine şuradan ulaşabilirsiniz.

Cornelis Cornelisz van Haarlem (1562-1638)'in 1590 tarihli"The Massacre of the Innocents" (Masum Katliamı) adlı tablosu
(solda)
ve Hendrick Goltzius (1558-1617)'un 1616 tarihli
"Lot and his Daughters"
(Lot ve Kızları) adlı tablosu (sağda).



Jan Adam Kruseman (1804-1862)'ın portrleri ve
Cornelis Cornelisz van Haarlem'in tablosu. 

Müzede Rembrandt'ın "Night’s Watch" adlı tablosundan sonraki en önemli eserlerden bir diğeri Jan Willem Pieneman'ın "The Battle of Waterloo" (Waterloo Savaşı) adlı tablosudur. Victor Hugo'nun Sefiller adlı romanında "Waterloo bir savaş değildir, dünyanın yüzünün değişmesidir" diye tanımladığı, 18 Haziran 1815 tarihinde Belçika'nın Waterloo kasabasının yakınlarında gerçekleşen savaşın sonunda Napolyon’un ordusu ittifak yapan İngiltere ve Prusya birliklerine yenilmiştir. 


Rijks Müzesi'nde sergilenen en değerli eserlerden biri de 1824 tarihli,
Jan Willem Pieneman'ın" The Battle of Waterloo" (Waterloo Savaşı) adlı
(567 cm x 823 cm ebatındaki) tablosudur.  

Savaşın sonunun anlatıldığı ve Rijksmüzesi’ndeki en büyük resim olan bu eserde, ışığın üzerinde yoğunlaştığı (ortadaki) at üstündeki kişi Wellington Dükü (“Demir Dük” lakabı olan Arthur Wellesley), solda yaralı olarak sedyede yatan kişi ise “Waterloo Kahramanı” olarak anılan William II’dir. Resmin büyük halini şuradan izleyebilirsiniz.

Rijks Müzesi'nin birbirinden güzel ve değerli eserlerle dolu salonlarından...





Yurtdışı gezilerimde kapısını aralayıp içine girmekten büyük keyif aldığım yerlerden biri kütüphanelerdir. Rijks Müzesi de gerek tarihi, gerekse içeriği bakımından önemli bir kütüphaneye sahip. Enine değil boyuna büyük olan kütüphanede yüzlerce metre uzunluğundaki kitap raflarında birbirinden değerli eserler var. Müzeyi gezerken buraya da uğramanızı, bir sandalyeye oturup kitap raflarını izlemenizi ve o güzel havasını solumanızı öneriyorum. Hollanda'nın en büyük sanat tarihi kütüphanesi ile ilgili tüm bilgiler şurada!

Bu muhteşem müzedeki kitapların tümüne dokunabilecek kadar
çok zamanımın olmasını isterdim!

Body World (Beden Dünyası)


Eylül 2012'de Ankara'ya gelen gezici Body World sergisine gidememiştim. Amsterdam'a gittiğim gün ilk ziyaret ettiğim yer burası oldu. Dam Meydanı'na birkaç adım mesafede, Damrak 66'daki altı katlı binada ziyaretçi kabul eden sergi Amsterdam'da görülmesi gerekenlerin -bence- başında geliyor.

Dikkat! Avrupa'nın farklı kentlerinde çok sayıda müze gezdim ve ilk defa müze
girişlerindeki çanta vb. eşya koymak için bulunan dolaplar için başlangıçta kumbaraya atılan paranın geri alınmadığını Amsterdam Body World'de gördüm!   Girişteki o dolaplar ücretsiz değil, hediyesi  2€!




Bu sergide, yaşamları sırasında, öldükten sonra bedenlerini sergilenmesi için bağışlayan insanların cesetlerine plastinasyon (plastikleştirme) işlemi uygulanarak ortaya çıkarılan bir tür "sanat eserleri" var. Bir süre önce sizin gibi yaşayan bir insan olan "ölü" bir bedene bu kadar yakından bakmak ilginç bir deneyim. Sergide insan bedeninin genel işleyişi ve organlarla ilgili bilgi en gerçek örnekler var.



Sergi ile ilgili bilgileri şuradan öğrenebilirsiniz. Giriş ücreti (yetişkinler için) 20 €, biletinizi internetten alırsanız 1 € kârınız oluyor. Kapıda ayak üstü indirim kuponu da dağıtıyorlar.


Ben sözü fazla uzatmayacağım ve sizi konu ile ilgili internette bulduğum iki sayfaya yönlendireceğim. Bu sayfalarda gerçekten ilgi çekici bilgiler var!


Birinci kaynak için lütfen buraya!



Diğer kaynak için ise lütfen şuraya!




Amsterdam'daki Body World sergisi ziyaretim sırasında çektiğim fotoğraflar ise aşağıda!



Kafa yapısı!


Farklı aktivitelerde bedenin ve kasların aldığı şekiller.


Sergide gerçekten çok ilginç kompozisyonlar var!


Sindirim sistemi.



Rembrandt Evi Müzesi (Rembrandt House Museum)

Tanımayanları Rembrandt ile tanıştırdıktan sonra müze ile ilgili bilgi ve fotoğraflara geçeceğim. 

Rembrandt Harmenszoon van Rijn (1606 - 1669).


Tam adı Rembrandt Harmenszoon van Rijn olan Hollandalı ressam ve baskı ustasıdır, Rijks Müzesi ile ilgili bölümde de belirttiğim gibi "ışığın ve gölgenin ressamı" olarak bilinir. Avrupa ve Hollanda sanat tarihinin en önemli ressamlarından biri olan Rembrandt, Hollanda'nın bilim, sanat ve ticaret alanlarında büyük bir atılım gerçekleştirdiği Hollanda Altın Çağı'nda (1585 - 1702) yaşamıştır. 



Hollanda'da büyük bir değer verilen Rembrandt'ın adı bir meydana (Rembrandtplein) verilmiş. En ünlü eseri olan Night Watch'un heykel grubunun bulunduğu, günün hemen her saati cıvıl cıvıl olan bu meydana mutlaka uğrayın! 



Meydanda çektiğim kısa video şurada!


Rembrandt Meydanı (Rembrandtplein).


Ben, ömrümün geride kalan günlerinden 20 Nisan 2017 Perşembe günü önce Rijks Müzesi'ne gittim ve dünya gözü ile Night Watch adlı Rembrandt eserini gördüm. Öğlen ünlü ressamın yaşamının bir bölümünü geçirdiği müzeye gittim, müzeden sonra da yukarıdaki fotoğrafta görülen meydana giderek kendisi ile hatıra fotoğrafı çektirdim. Çok güzel bir gündü!


Rembrandt Evi Müzesi (Rembrandthuis).


Dünyaca ünlü Hollandalı ressam Rembrandt’ın 1639 -1658 yılları arasında yaşadığı evin 1906’da restore edilerek müze haline getirilmesiyle oluşturulan Rembrant Evi Müzesi (Rembrandthuis) Amsterdam'ın merkezinde yer alıyor. Dam Meydanı’na 1 km uzaklıkta (yaklaşık 15 dakikalık yürüme mesafesinde) Jodenbreestraat 4 adresinde yer alan müze 1909’dan bu yana ziyaretçi ağırlıyor. Yapım yılı 1606 olan bina restore edildikten sonra 1911'de Hollanda Kraliçesi Wilhelmina tarafından müze olarak ziyaretçilere açılmış.


Rembrandt'ın yaşamına dokunmak keyifliydi!


Ünlü ressamın evi ve atölyesi olan binada, tamamı Rambrandt tarafından yapılmış 200'den fazla eser (tablolar, çizimler ve heykeller) sergilenmektedir. Müzede ressamın kullandığı eşyalar ve araç gereçler de sergileniyor.


Müzenin her yerinde Rembrandt var!


Rembrandt evin bir odasında çalışırken, burada yemekleri hazırlanırmış!


Her gün 10 - 18 saatleri arasında ziyaret edilebilen müzeye giriş ücreti yetişkinler için 13 €, Amsterdam Kart ile ücretsiz!

Ve son olarak resim sanatına (özellikle Rembrandt'a) ilgi duyan okurlar için içi dolu yazı önerileri vermek istiyorum:

 Rembrandt'ın acı dolu yaşamından kestiler şurada!

 Otoportrede açık ara önde olan Rembrandt için lütfen buraya!




NEMO Bilim Müzesi (NEMO Science Museum)

Sırada özellikle çocukları ile Amsterdam'ı gezen aileler için keyifli bir müze önerim var; NEMO Bilim Müzesi (NEMO Science Museum).


NEMO Bilim Müzesi (NEMO Science Museum); geçmişi 1923'e dayanan müze, 1997'den beri Renzo Piano'nun tasarlamış olduğu binada hizmet vermektedir. 


Merkez tren garına (Amsterdam Centraal) 1.5 km uzaklıkta (yürüme yaklaşık 15 dakika) Oosterdok 2 adresinde bulunan bu keyifli bilim ve teknoloji temalı müze, tasarımı İtalyan mimar Renzo Piano tarafından yapılan gemi şeklindeki binasında hizmet veriyor. Beş katlı bina Hollanda'daki en büyük bilim merkezidir ve yılda 500.000'den fazla ziyaretçi çekmektedir. Kurulduğunda adı Museum van den Arbeid olan müze, 1997'de adını newMetropolis olarak değiştirdi. Science Center NEMO adı ise 2000 yılında kabul edilmiş.


Çok sayıda farklı deneyle ve etkileşimli oyunla donatılmış beş katlı merkezde, hem çocuklar hem de yetişkinler için epey eğlenceli aktivite var.


Latince “hiç kimse” anlamındaki Nemo, fantastik ve gerçek dünya arasındaki bağı yaşatan, Hollanda’nın en büyük bilim merkezi olarak kabul ediliyor.


NEMO Bilim Müzesi; enerji, insan vücudu, etkileşim, bilim ve teknoloji
olarak her katında farklı konuların ele alındığı farklı bir müze deneyimi.
Kısa video 
şurada!



NEMO Bilim Müzesi'nin terası nefis bir Amsterdam şehir manzarası sunuyor. 

Müzenin, giriş/çıkış yapılan kapısından başka bir de terastan çıkışı var. Terastan aşağıya yürüyerek hemen karşıdaki Ulusal Denizcilik Müzesi'ne (National Maritime Museum/Het Scheepvaartmuseum) gitmek mümkün. Müzenin terasından çektiğim kısa video şurada!


NEMO Bilim Müzesi ile ilgili içi dolu bir yazı için lütfen buraya!
Salı - Pazar günleri (Nisan - Ağustos aylarında pazartesi günleri de açık) arasında 10 - 17.30 saatleri arasında ziyaret edilebilen müzeye giriş ücreti 4 yaşından büyükler için 16.5 €, Amsterdam Kart ile ücretsiz! 



Amsterdam Halk Kütüphanesi (OBA)

Rijks Müzesi Kütüphanesi'nde nasıl mutlu olduğumu yukarıda anlatmıştım. Amsterdam'da yaşadığım bir başka mutluluk da, kısıtlı zaman için de olsa Amsterdam Halk kütüphanesi(OBA; Openbare Bibliotheek Amsterdam)'nde yaşadığım dakikalardı.


Merkez tren garına (Amsterdam Centraal) birkaç yüz metre uzaklıkta (yürüme yaklaşık 10 dakika) Oosterdokskade 143 adresinde bulunan kütüphane, haftanın her günü 10 - 22 saatleri arasında açık.


Amsterdam Halk Kütüphanesi (Openbare Bibliotheek Amsterdam).
Kim olursanız olun özgürce giriş yapabildiğiniz kütüphanede, herhangi bir kaynağı kütüphane dışında kullanmak için ödünç almayacaksanız üyelik koşulu yok. Amsterdam'a gittiğinizde mutlaka gezi planınıza burayı da dâhil edin, girin, hayranlıkla katları dolaşın, ilginizi çeken bir bölümde bir süre kalın. Terasındaki kafesinde kütüphanenin farklı bölümlerinde aldığınız keyfi taçlandırın ve muhteşem teras manzarasını göz hafızanıza kaydedin, ve bunların tamamını hiçbir ücret ödemeden yaşayın! Hatta zaman sorununuz yoksa bence burada saatlerce kalın.

Giriş katının süreli yayınlara ayrıldığı kütüphanenin alt katı tam bir çocuk cenneti. Birbirinden güzel tasarlanmış etkinlik alanlarının bulunduğu çocuklara yönelik çok sayıda doküman, kitap ve oyun araç gereci var. Giriş katından başlayarak kütüphanenin pek çok yerinde internet erişimine açık bilgisayarlar var. İzleme ve dinleme katında binlerce görsel ve sesli kaynak (CD, DVD, plak, vb.) ziyaretçilerini bekliyor. 


Amsterdam Halk Kütüphanesi (OBA) Benelüks* ülkelerindeki en büyük kütüphane unvanına sahiptir. (*The Benelux Union; Belçika, Hollanda ve Lüksemburg'un oluşturduğu birlik.)


"The Openbare Bibliotheek Amsterdam (OBA)" Amsterdam'da bulunan tüm halk kütüphanelerinin ortak adı. Günümüzde Amsterdam ve çevresinde (bu yazıda anlattığım merkez kütüphanenin dışında) 25 kütüphane var. Yılda yaklaşık 7000 aktivitenin düzenlendiği kütüphanelerin toplam üye sayısı 170 binin üzerinde, toplam (yıllık) ziyaretçi sayısı ise yaklaşık 3,5 milyon kişi! Belki de sadece verdiğim bu kütüphane bilgisi bile, Konya büyüklüğündeki Hollanda'nın 2016 yılında 94 milyar  tarım ve gıda ürünü ihracatı (Türkiye; 17 milyar €) ve 2015 yılında da 59 milyon $ yüksek teknoloji ihracatı (Türkiye; 2,3 milyar $) yapabilmesinin altında yatan nedenleri açıklamaya yeter!


Tam 600 bilgisayardan ücretsiz internet erşimi (üstte),
çocuklara ayrılmış alt kat (ortada) ve çalışmaya ara
verdiğinizde kapısını kilitleyip terasa çıkabileceğiniz
(elektrik ve internet hatlı) çalışma dolapları (altta).


Merkez Kütüphane'nin toplam kullanım alanı 28500 m2, 600'ünde internet bağlantılı bilgisayar olmak üzere toplam oturacak yer sayısı 1200, personel sayısı ise 200. Komplekste ayrıca konferans salonu, sergi salonu ve kütüphane müzesi var. Dışarıda ise tam 2000 adet bisiklet için park alanı mevcut.

Binlerce kitap, basılı yayın, DVD, CD, plak...

Bir kafeteryanın olduğu teras katın manzarası muhteşem.


Tasarımı Hollandalı mimar ve şehir planlamacısı Jo Coenen tarafından yapılan kütüphane binasının proje maliyeti 80 milyon 
€. Sıra dışı kütüphanede iki de radyo istasyonu var; Amsterdam FM yayınlarını birinci kattaki stüdyosundan yaparken, OBA Live dördüncü kattan yayın yapıyor.





Bot/Yüzen Ev Müzesi (Houseboat Museum)



UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne 2010 yılında dâhil edilen Amsterdam'ın 165 adet kanalında günümüzde yaklaşık 3000 yüzer ev bulunuyor. Toplam uzunluğu 100 km'yi aşan kanallarda gezerken (gerek tekne turları ile su yüzeyinden, gerekse kanalların kenarlarında yürürken) ilgi çekici şehir sembollerinden biri birbirinden güzel yüzen/bot evler oluyor. Kiminin kenarında veya tavanında adeta bir bahçeyi andıran terası var, kimine minik bir sandal bağlanmış, her biri ayrı bir yaşam, ayrı bir güzellik.


Amsterdam'daki sıradışı müzede bir sürpriz sizi karşılıyor;
Türkçe tanıtım kılavuzu!


Amsterdam'daki bot evlerden biri olan Hendrika Maria 1914 yılında yük gemisi olarak yapılmış ve  uzun yıllar kum ve çakıl taşımacılığında kullanıldıktan sonra 1967 yılında yüzen eve dönüştürülmüş. Gemi yüzen eve dönüştürülürken, birinci kısım (güverte kamarası) ve sonuncu kısım (ön kabin) orijinal olarak bırakılmış. İçinde 1997 yılına kadar bir ailenin yaşadığı gemi (mevcut durumu ile) 1997'de müzeye (Houseboat Museum) dönüştürülmüş. Prinsengracht (Prensler Kanalı) 296 numaralı binanın hemen önünde demirlemiş halde duran bu müze Amsterdam'a gidenler için keyifli bir durak oluyor. Kanalların kenarlarında görülen bot/yüzen evlerden birinin içini görmek, bu tür bir yaşam alanına tanıklık etmek gerçekten farklı bir deneyim.

Houseboat Müzesi'nin Prinsengracht sokağından girişi (solda)
ve yüzen müzenin içindeki giriş kısmı (sağda).

Geçtiğimiz yıllarda başlatılan bir proje kapsamında günümüzde Amsterdam kanallarındaki yüzen evlerin tamamına yakını şehrin kanalizasyon sistemine bağlanmış durumda.
Yüzen evin bir penceresinden görünen karaağaçlar ve Amsterdam evleri.

Müze yüzen evin içinde gezerken kendimi evcilik oyununda gibi hissettim. 

Meraklısı için Amsterdam'daki kiralık bot evler şurada, eşdeğer özelliklere sahip bir apartman dairesinden kesinlikle ucuz olmayan satılık olanlarından örnekler ise burada!

Houseboat Müzesi'nin minik mutfağından bir köşe (sağda), 
Amsterdam'daki satılık yüzen evlerden örnekler bir duvarda sergileniyor (solda).


Müze pazartesi günler hariç 10-17 arasında gezilebiliyor. Haziran-Ağustos arasında pazartesi günleri de açık. Yetişkinler için giriş ücreti 4.5 €, Amsterdam Kart ile giriş ücretsiz!


Hermitage Amsterdam (Hermitage Müzesi)

Amsterdam'daki Hermitage Müzesi’nin (Türkçe söylenişi; Ermitaj) öyküsü 1764’te St. Petersburg’da başlıyor. Rus Çariçası Büyük Katerina,  Berlin’de bir müzayededen 200 tabloyu birden satın aldıktan sonra, St. Petersburg’daki kışlık sarayının yanına bir başka saray daha yaptırıyor ve aldığı bütün sanat eserlerini buraya yerleştiriyor. Kendisinden sonra gelen Romanovlar da koleksiyonu zenginleştiriyor ve  dünyanın en büyük ve en eski müzelerinden biri haline gelen saray, 1917 yılından itibaren Devlet Hermitage Müzesi (SaintPetersburg's State Hermitage Museum) olarak anılmaya başlıyor. 


Amsterdam'da uğranması gereken duraklardan biri; Hermitage Amsterdam.

Bugün Hermitage’in 3 milyon objelik bir koleksiyonu var, 1917 yılındakinden 2 milyon daha fazla.  Bu yapıtların  hepsini birden sergilemek tabi ki mümkün olamıyor ve başka ülkelerde uydu/şube müzeler kurulması gündeme geliyor, böylece St. Petersburg’daki Hermitage Müzesi'nin ilk uydu/şube müze projesi Amsterdam’da hayata geçiriliyor. 

Amstel Nehri'nin kenarındaki müze binası ve solundaki Walter Süskindbrug* köprüsü güzel bir fotoğraf sunuyor. Müze duvarlarından birinde St. Petersburg'daki ve Amsterdam'daki Hermitage müze binalarının fotoğrafları var (sağda). *Walter Süskind (1906-1945); Hollanda'daki Nazi işgali sırasında yaklaşık 600 Yahudi çocuğun soykırımdan kaçışına yardımcı olan bir Alman Yahudisi.


Daha önce (1682'den beri) yaşlı kadınlar için huzur evi olarak kullanılan tarihi yapının  müzeye dönüştürülme çalışmaları 2004 yılında başlamış. Hollanda devleti önce binanın komşusu olan  17. yüzyıl kilisesinin bir kısmını devletleştirmiş ve burayı  yılda 1 ’ya (evet sadece "bir"!)Hermitage’a kiralamış, 40 milyon  da özel sektörden toplamışlar. Müze, 19 Haziran 2009 tarihinde Hollanda Kraliçesi Beatrix ve Rusya Başkanı Medvedev tarafından açılmış ve açılışını takip eden günden bu yana ziyaretçilerini kabul etmeye başlamış.

Amsterdam Hermitage'in sürekli sergilerinden...



Günümüzde uydu/şube Hermitage Müzeleri arasında en büyüğü olan Hermitage Amsterdam toplam 12846 m2 alana sahiptir. Bu alanın 2172 m2 'sinde iki büyük sergi salonu ve sergi odaları bulunmaktadır. Diğer alanlar; derslikler, ofisler, restoran ve personelin konaklaması için kullanılmaktadır. Müzede,  biri Hollanda - Rusya ilişkilerini kapsayan, diğeri müzenin kurulu olduğu yapının (The Amstelhof) tarihini anlatan iki sürekli/kalıcı sergi bulunuyor. Geçici sergiler genellikle 6 ay süreli oluyor.

Müzedeki ilgi çeken objelerden biri Rembrandt'ın "Night Watch" adlı tablosunun   
dijital versiyonu.


Müzede farklı türden çok sayıda eser sergileniyor.

Amsterdam'a adını vermiş olan Amstel nehrinin kenarında Amstel 51 adresinde bulunan müze her gün 10 -17 arasında açık. Yetişkinler için giriş ücreti 17.5 €, Amsterdam Kart ile giriş ücretsiz!


Het Scheepvaartmuseum (Ulusal Denizcilik Müzesi)

Denizciliğe ve gemiciliğe meraklı olanlar için Amsterdam'da çok uygun bir müze var; Ulusal Denizcilik Müzesi (Flemenkçesi; Scheepvaartmuseum, İngilizcesi; The National Maritime Museum). Müze binasın bulunduğu yer Kattenburger Meydanı'ndan girişi olan (Kattenburgerplein 1'de) adeta küçük bir adacık.


Yukarıda anlattığım bilim müzesi NEMO'nun hemen karşısındaki krem renkli dikdörtgen yapı, bu müzeden haberdar olmayanların bile ilgisini çekecek güzellikte. Müzenin arka kısmında müzenin bir parçası olan ve çevredeki tüm yerlerden görünen, üç direkli eski bir nakliye gemisinin kopyası var.


Ulusal Denizcilik Müzesi Hollanda kültürünün deniz yoluyla nasıl şekillendiğini görmek ve anlamak için iyi bir fırsat sunuyor. Etkileşimli sergiler ziyaretçilerin 500 yıllık Hollanda denizcilik tarihini keşfetmesini sağlıyor. Müze 1656 yılında yapılmış muhteşem güzellikte bir tarihi yapının içinde yer alıyor. Amsterdam'ın dünyanın en büyük limanı ve pazar yeri olduğu, Hollanda'nın altın çağında  cephanelik olarak yapılmış olan tarihi yapı, 1973 yılından bu yana Ulusal Denizcilik Müzesi olarak kullanılıyor.



Ulusal Denizcilik Müzesi'nde bir ilkle karşılaştım; yüksek teknoloji ürünü emanet dolapları! Girişte biletinizi aldığınızda bileğinize takılan bir banttaki barkodu sisteme okutarak dolap numaranızı ekranda görüyor, sonra dolabın bulunduğu yere gidip dolaptaki ekrana barkodu okutarak dolabın kapısını açıyor ve kapatıyorsunuz.

Ulusal Denizcilik Müzesi'nin avlusu ve dekoratif çatısı.


Özellikle çocukların çok ilgisini çeken müzede (gerçek boyuttaki bir botta denizde yaşamanın nasıl olduğunun gösterildiği ve buna benzer interaktif oyunlar mevcut) yaklaşık 2000 adet gemi modeli, denizlerde kullanılan motorlar, makineler, teknik çizimler, yarış botları ve gemicilikte kullanılan aletler sergileniyor. Bunların dışında, 17. yüzyıldan günümüze kadar olan sürede Hollandalı ressamlar tarafından yapılan resimler, posterler, grafikler, gemi taslakları, bayraklar, gemicilik üzerine fotoğraf ve videolar, deniz canlıları, dekoratif malzemeler, ulusal ve uluslararası haritalar ile deniz savaşlarında kullanılan giysi ve silahları da müzede görmek mümkün. 

Deniz ve denizcilikle ilgili her şey bu müzede!




Müze binasının arka kısmında su içinde bulunan eskiden kullanılan nakliye gemilerinin bir kopyasında denizlerde kullanılan savaş malzemelerini, denizcilerin gemide yattıkları, dinlendikleri ve yemek yedikleri yerleri görebilirsiniz. Amsterdam VOC (VOC; Verenigde Oost-Indische Compagnie, Hollanda - Doğu Hindistan Şirketi) adı verilen bu gemi ilk olarak 1749 yılında kullanılmaya başlanmış. İngiltere ile Fransa’yı ayıran Manş Denizi'nde fırtınalı havada yaptığı bir kaza sonucu batmış. İngiltere’nin bir koyunda 1969 yılında bulunan geminin batığı hâlâ aynı yerinde duruyormuş. Müzenin yanındaki bu gemi Amsterdam VOC'nin  kopyası olarak yapılmış ve 1991 yılından bu yana sergilenmekteymiş.

Müzenin arka kısmındaki kapalı alanda sergilenen kraliyet mavnası.


Ulusal Denizcilik Müzesi (Scheepvaartmuseum) her gün 09 – 17 saatleri arasında açık. Müzeye giriş ücreti yetişkinler için 15 €, Amsterdam Kart ile ücretsiz! Müzede bir de keyifli atmosferi ve güler yüzlü personeli ile hizmet veren restoran var.

Ulusal Denizcilik Müzesi'nde elmalı turta ve çay molası vermenizi tavsiye ediyorum. Elmalı turtayı beklerken çayınızı hazırlamak epey keyifli.




Heineken Experience (Heineken Deneyimi)

Amsterdam'da gezdiğim müzeleri anlattığım yazımı, tam olarak bir müze olmasa da, Amsterdam'da yaşanabilecek epey farklı ve keyifli bir etkinlik mekânı ile tamamlamak istiyorum. Mekân Hollanda'nın dünyaca ünlü bira markası Heineken'in tarihi bira fabrikası olunca, önce biraz biranın tarihine göz atmaya ne dersiniz?

Biranın tarihi!

Dünyada su ve çaydan sonra en çok tüketilen üçüncü içecek olan biranın hangi tarihte, nerede ve nasıl keşfedildiği konusunda tam bir fikir birliği bulunmasa da kabul edilen ilk tarihi belgelere göre, Mezopotamya’da M.Ö. 5000'li yıllarda Sümerli bir kadın tarafından tesadüfen bulunduğu ortak bir kabul olarak karşımıza çıkıyor. Kadının büyük bir olasılıkla unuttuğu ıslak bir ekmek parçasının kısa bir zaman sonra fermente (mayalanma) olmasıyla başlayan süreç ve bu sürecin tekrarıyla biranın keşfedildiği kabul ediliyor. 



Arkeologlar, bira ile ekmeğin tarihinin de pek çok bakımdan örtüştüğünü belirtiyor. Sümerlerde bir şükran ifadesi olarak tanrıya da sunulan bira, çoğunlukla dinlenme ve sağlık amacıyla içildi. Sümer mitolojisinde "bira tanrıçası" varken, insanın ilkellikten kültüre geçişinin evrimini betimleyen Gılgamış Destanı’nda "ekmek yemek" ve "bira içmek" insan olmanın ön koşulu olarak gösterildi. Sümerler’in M.Ö. 1800’de bira tanrıçası Ninkasi’ye yazdığı ("Hymn’dan Ninkasi'ye" başlıklı) şiir, bira konusunda bulunan ilk belge olarak kayıtlara geçmiş. 

Yukarıdaki iki paragraf benim okuduğum kaynakların kısa bir özetiydi. Meraklısı için şurada emek verilerek hazırlandığı belli olan (biranın tarihi ile ilgili) bilgiler var!

Heineken şişeleri ve ünlü logosunun tarihsel değişimi.


Çok sayıda ülkesinde (yaklaşık 170 ülkede!) satılan Hollanda'nın ünlü ticari markalarından bir olan Heineken®, kapılarını bira severlere farklı bir sunumla açmış. Dünyanın en favori biralarından biri hakkındaki her şeyi öğrenmek ve gerçekten farklı bir deneyim yaşamak için bence Amsterdam'da yapılması gerekenlerden biri Stadhouderskade 78 adresine uğramak ve Heineken Experinece'ı yaşamak. 


Heineken Experience; kapıda sıcak bir karşılama ve etkinliğin sonunda
soğuk bir bira (ve hatıra olarak matara anahtarlık) garanti!


Her şey 18 Şubat 1864 tarihinde Gerard Adriaan Heineken'in (1841 - 1893) varlıklı annesinden aldığı parayla, 1592'de kurulmuş popüler bir işçi sınıfı markası olan Amsterdam'daki De Hooiberg bira fabrikasını satın almasıyla başladı. Louis Pasteur'ün öğrencisi olan Dr. Elion tarafından 1873 yılında geliştirilen özel maya ile ilk Heineken birası üretildi ve günümüzde neredeyse dünyadaki tüm ülkelerde en çok bilinen ve tüketilen bira markası haline geldi. 


Amsterdam’da yer alan Heineken Experience,
çeşitli eğlenceli sunumların yapıldığı bir tür etkileşimli müzedir.


Günümüzde 70'den fazla ülkede toplam 165 bira fabrikası olan Heineken, 250 adet uluslararası, bölgesel ve yerel bira üretiyor, 75000 kişiye iş olanağı sağlıyor.

Biletinizi alırken size bir yeşil bileklik veriliyor. Üzerinde iki adet düğmeye benzer parçalar olan bileklik, turun sonunda bu düğmeler karşılığında size 
iki bardak buz gibi Heineken birası sağlıyor. 


Heineken'in 1867'de kurulmuş olan tarihi bira fabrikası bugün,
her gün yüzlerce ziyaretçisine keyifli anlar yaşatan bir etkinlik merkezi
ve müze haline gelmiş durumda. 


Burada dünyaca ünlü biranın sadece 4 doğal/temel hammade
(
🔵 su/water) 🔵 arpa/barley 🔵 hops/şerbetçiotu 🔵Heineken mayası)
kullanılarak nasıl üretildiğini, 
farklı bir deneyim yaşayarak öğrenebilirsiniz.  


Turun sonunda eğlenceli bir bira sunumu var. Çıkışta ise 6.5 € karşılığında üzerine dilediğinizi yazabildiğiniz bir etiketin olduğu hatıra birayı alabiliyorsunuz.


Pazartesi - perşembe günleri 10.30 - 19.30; cuma - pazar günleri ise 10.30 - 21.00 saatleri arasında (kısaca yılın her günü!) ziyaret edilebilen Heineken Experience için giriş ücreti, yetişkinler için 16 €, Amsterdam Kart sahiplerine küçük bir indirimle 13.5 €. 



Heineken Experience ile ilgili kısa bir video (2 dk) şurada"bu beni kesmez" diyenler için biraz daha uzun sürelisi ise (7.30 dk) burada!




Bir yazının daha sonuna geldim. Amsterdam sahip olduğu pek çok özelliği ile tam bir dünya kenti. Kentteki onlarca müze ise Amsterdam'a ayrı bir değer katıyor. Ben bu müzelerden yukarıda sıraladığım (biri kütüphane olmak üzere)11 tanesini gördüm, ömrümün sayılı da olsa birkaç dakikasını bu değerli mekânlarda yaşadım. Hayat tercihlerden oluşuyor; Stedelijk ve Anne Frank Evi gibi bazı popüler müzelerine gitmekten (kendi nedenlerimce) vazgeçtim! Bunu yapmamdaki en önemli etken Amsterdam'daki zamanımın kısıtlı olmasıydı.



Amsterdam'daki onlarca müze ve sanat galerisi ile ilgili bilgiler şurada!



Yazıda yer alan müzelerin Amsterdam'daki konumları ve ulaşım için kullanılabilecek (mekânların yakınında durakları olan)
tramvay hatlarının numaraları.



Yazıda yer alan müzelerin tümü için toplam bilet ücreti olarak 131.5 € ödemek gerekiyor. Amsterdam Kart ile bu ücret 31 €'ya düşüyor! Üç günlük kartın fiyatının (23/7/2017 itibari ile) 77 € olduğu düşünülürse, Amsterdam Kart almak (özellikle de müze gezecekseniz) kesinlikle çok iyi fikir!


Amsterdam seyahatimle ilgili diğer yazılarım:

Amsterdam Gezi Yazısı         Amsterdam'ın Karaağaçları



Sümer Özvatan
Temmuz 2017



Roma Gezi Yazısı 







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder