31 Temmuz 2018 Salı

Berlin Müzeleri

Bu yazıda sizlere, Berlin'e 8-16 Mayıs 2018 tarihlerinde yaptığım seyahat sırasında ziyaret ettiğim müzeleri anlatmak istiyorum.


Berlin seyahatimle ilgili diğer yazılarım:
Berlin Gezi Rehberi
Charlottenburg Sarayı
Berlin'de Tekne Turu



II. Dünya Savaşı sırasında müthiş bir yıkım yaşamış olan Berlin, özellikle savaş sonrasındaki bölünmüşlük döneminin ardından büyük bir kentsel revizyon geçirmiş. Halen kentin pek çok yerinde devam etmekte olan bu revizyon sırasında, savaşta tahrip olan tarihi yapılar aslına uygun olarak onarılmış. Günümüzde kentte yaklaşık 170 müze ziyarete açık durumda. Bu sayı ile dünyadaki önde gelen müze kentlerden biri olan Berlin'in ünlü Müzeler Adası (Museumsinsel/Museum Island) ile yola koyulmak istiyorum. Başlıyorum!

Berlin Müzeler Adası (Museumsinsel/Museum Island).

Müzeler Adası'nda bugün müze olarak kullanılan beş tarihi bina, 1830 - 1930 yılları arasında yapılmış. Müze mimarisinin yüz yıllık yansımasını bu binalarda görmek mümkün. Beş müzedeki eserler tarih öncesi dönemden 19. yy.'a kadar insanlığın gelişimini -özellikle sanat temelinde- çok iyi anlatıyor. II. Dünya Savaş sırasında koleksiyonların bir bölümü zarar görmüş ve binalarda önemli derecede hasarlar oluşmuş. Savaş sonrasında Almanya'nın Doğu ve Batı olarak ikiye ayrıldığı yıllarda ise şimdiki Müzeler Adası'nda bulunan eserler Berlin'in doğusu ile batısına dağılmış. "Bölünmüş Almanya" yıllarının ardından Prusya Kültür Mirası Vakfı (Stiftung Preussischer Kulturbesitz) çatısı altında, Doğu ve Batı Berlin'deki Ulusal Müzeler (Staatliche Museen zu Berlin) koleksiyonlarını yeniden bir araya getirmiş ve (1989 yılında Berlin Duvarı'nın yıkılmasına kadar Doğu Berlin sınırlarında olan) bugünkü Müzeler Adası ortaya çıkmış.

Müzeler Adası'nın merkezi noktasını süsleyen heykeller sizi nasıl bir müze turunun beklediği konusunda fikir veriyor.

Her yıl çok sayıda ziyaretçi ağırlayan Müzeler Adası 1999'dan bu yana Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü UNESCO'nun
Dünya Mirasları Listesi'nde yer almaktadır.

Berlin'deki en önemli çekim merkezi olan ve her yıl yaklaşık 3 milyon kişi tarafından ziyaret edilen Müzeler Adası için 1999 yılında Geleceğe Bir Projeksiyon başlığı ile (The Museum Island Master Plan: A Projection into the Future) bir plan hazırlanmış. Bu plan hazırlanırken Müzeler Adası'nın aynı yıl UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne kabul edilmiş olması ve sadece Almanya'dan değil, dünyanın pek çok ülkesinden ziyaretçinin buraya geliyor olması dikkate alınmış. Planın uygulaması tamamlandığında Spree Nehri üzerinde bulunan ve yaklaşık bir kilometrekarelik alana sahip olan ada, modern bir müze kompleksine dönüştürülmüş olacak. Aynı zamanda, eşsiz, sanat ve mimarinin tarihsel olarak birlikte gelişimi de korunmuş olacak.

Proje kapsamındaki tüm yapılar, tarihi yapıların ve anıtların korunmasından sorumlu yetkililer ile yakın koordinasyon içinde ele alınıyor. Projenin 2026'ya kadar tamamlanması planlanmış. Ben Müzeler Adası'nı ziyaret ettiğimde, başta Pergamon Müzesi olmak üzere ada genelinde bir inşaat faaliyeti vardı. Öyle ki, Pergamon Müzesi'nin asıl giriş kapısının olduğu bölüm çalışmalar sırasında kapalı olduğundan müzeye girişler arka taraftaki kapıdan yapılıyordu.

Müzeler Adası; Berlin'in Mitte semtinden geçen Spree Nehri üzerindeki
küçük bir adacık üzerindeki beş önemli müzeden oluşan ve yaklaşık olarak
1 kilometrekarelik alana sahip müze alanıdır.

Spree Nehri ile Kupfergraben Kanalı arasında kalan Müzeler Adası,
Bode Müzesi'nin karşısında yer alan (* ile işaretli) binanın da katılması
ile gelecekte altı binadan oluşan ve binalar arasında geçişlerin olacağı
bir kompleks haline gelecek.

Müzeler Adası'nın Spree Nehri'ne bakan tarafları, müzeler arası geçişlerde dinlenmek için güzel manzaralar sunuyor.


 
Berlin'de müze gezmenin ekonomik yolu!

Müzeler Adasın'da yer alan ve her yıl yaklaşık 3 milyon kişinin ziyaret ettiği dünyaca bilinen beş müzeyi tanıtmaya başlamadan önce, Berlin'de müze gezmenin ekonomik yolu hakkında bilgi vermek istiyorum. Bunun iki yolu var; Museum Pass Berlin ya da Berlin Welcome Card almak!

Berlin'de müze gezmenin iki ekonomik yolu;
Museum Pass Berlin ve Berlin Welcome Card!

🔴 Museum Pass Berlin
Arka arkaya üç gün geçerli olan ve aralarında Müzeler Adası'ndaki beş müzenin de olduğu otuzdan fazla müzeye ücretsiz giriş olanağı sağlayan Museum Pass Berlin'in fiyatı 29 € (öğrenci fiyatı 14,5 €). Müzeler Adası'ndaki beş müzenin ayrı ayrı bilet fiyatlarının toplamının 58 €, sadece buradaki beş müzede geçerli olan bilet fiyatının 18 € olduğu ve buradaki beş müzenin dışında (Jewish Museum of Berlin, Deutsches Technikmuseum ve Museum of Natural History gibi) Berlin'deki önemli başka müzelere de ücretsiz giriş olanağı sağladığı göz önüne alındığında Museum Pass Berlin gayet iyi bir seçenek. Museum Pass Berlin ile ardışık üç günde ücretsiz ziyaret edebileceğiniz müzelerin listesi şurada!

🔴 Berlin Welcome Card
Berlin'de ekonomik olarak müze gezmenin ikinci yolu ise Berlin Welcome Card satın almak. Bu kartın Müzeler Adası için olan seçeneğini aldığınızda buradaki beş müzeye ücretsiz giriş hakkı kazanıyorsunuz. Bununla birlikte kentteki diğer müzelerin çoğunda ve Spree Nehri'nde tekne turu da dâhil olmak üzere farklı etkinliklerde indirim olanağı elde ediyorsunuz. Bitmedi, Berlin Welcome Card ile (çeşidine göre) Tegel veya Schönefeld havalimanına ve Potsdam'a ulaşımı da kapsayan (metro, otobüs, tramvay ve banliyö treninde geçerli) ücretsiz ulaşım olanağı var! Bunun için 72 saat süre geçerli olan ve Müzeler Adası'nı da kapsayan karttan (72h + Museum Island) almalısınız! Bu kartın sadece Berlin için geçerli olanının fiyatı 45 €, Potsdam'ı da dâhil etmek için ödemeniz gereken ücret 47 €. Ben Berlin seyahatimi ikiye böldüm ve iki tane Berlin Welcome Card aldım. Birini dört genel geziler, birini de Müzeler Adası'ndaki müzeleri ve Potsdam'a gitmek ve Potsdam'daki Sansouici Sarayı'nı gezmek için kullandım.

Evet size iki seçenek sundum. Gezi planınıza ve görmek/gezmek/yapmak istediklerinize göre hesap kitap yapıp karar vermek size kalıyor. Belki şu video karar verirken size yardımcı olur!

Şimdi önce Berlin'deki Müzeler Adası'nda yer alan beş müzeyi sıralamak, sonra da her biri hakkında bir parça bilgi vermek ve ziyaretlerim sırasında çektiğim fotoğrafları paylaşmak istiyorum.

Müzeler Adası'nda yer alan müzeler:
Alte Nationalgalerie (Old National Gallery) / Eski Ulusal Galeri
Altes Museum (Old Museum) / Eski Müze
Bode Museum / Bode Müzesi
Neues Museum (New Museum) / Yeni Müze
Pergamonmuseum (Pergamon Museum) / Pergamon Müzesi 


Alte Nationalgalerie / Eski Ulusal Galeri

Almanya'daki Ulusal Galeri (Nationalgalerie) 1800'lü yıllardan günümüze kadar sanatın farklı türlerinden eserleri kapsamaktadır ve beş temel üzerinde kurulmuştur; 20. yüzyıl sanat eserlerinin sergilendiği Yeni Ulusal Galeri (Neue Nationalgalerie), klasik ve modern eserleri ile Berggruen Müzesi (Museum Berggruen), çağdaş sanat eserlerinin sergilendiği Berlin -Hamburger Bahnhof-Çağdaş Sanat Müzesi (Museum für Gegenwart), 19. yüzyıla ait heykelleri barındıran Friedrichswerder Kilisesi (Friedrichswerdersche Kirche) ve 19. yüzyıla ait tablo ve heykellerin yer aldığı Eski Ulusal Galeri (Alte Nationalgalerie).


Alte Nationalgalerie (Eski Ulusal Galeri).
Almanya'daki en önemli resim ve heykel müzelerinden biri olan Alte Nationalgalerie, 18. ve 19. yy'a ait (Alman sanatçılara ait) eserlerin yanı sıra, Rodin, Monet, Manet ve van Gogh gibi dünyaca ünlü sanatçıların eserlerine de sahip. Müzenin kuruluş fikri 1815'e dayanıyor. Düşünce 1830'lu yıllarda, henüz müze binası yokken ivme kazanmaya başlanmış ve 1841'de ilk planlar oluşturulmuş. Düşünme ve planlama aşamaları uzun yıllara yayılmış ve 1861'de bankacı Joachim Heinrich Wilhelm Wagener’in Alman ve yabancı sanatçılara ait 262 resmi bağışlaması ile Ulusal Galeri kurulmuş. Wagener'in vasiyetini yerine getiren oğlu böylece Alte Nationalgalerie'nin başlangıç çekirdeğini oluşturmuş.


Üç farklı açıdan Alte Nationalgalerie (Eski Ulusal Galeri).

Alte Nationalgalerie'nin Müzeler Adası'ndaki şimdiki binasının öyküsü ise 1863 yılında başlamış. İki planın iptal edilmesinden sonra 1867'de temeli atılan binanın inşası 1872'de tamamlanmış. Dört yıl süren bina içi inşaat ve düzenlemeler sonunda 22 Mart 1876'da müzenin açılışı Prusya Kralı Frederick William IV tarafından yapılmış. Prusya Kralı, müze girişinin bulunduğu kapının hemen üst kısmında, atının üzerinde ziyaretçileri selamlıyor. 


Alte Nationalgalerie'nin girişinde sağda bilet ofisi var. 


Günümüzde Alte Nationalgalerie, yaklaşık 1800 resim ve 1500 heykel ile Berlin'in en önemli resim ve heykel müzelerinden biri olma özelliğine sahip. Alman sanatçılara ait resimlerin çoğu, Franz Krüger, Carl Blechen ve Caspar David Friedrich gibi Prusyalı sanatçılar tarafından romantik döneme ait eserlerden oluşuyor. Şimdi Alte Nationalgalerie'nin salonlarına şöyle bir göz atalım ve ardından birkaç esere yakından bakalım.

Alte Nationalgalerie'nin salonlarında sanatın yaydığı huzuru hissedebilirsiniz.


Bazı salonlarda resimler ve heykeller iç içe geçmiş durumda.

Alte Nationalgalerie özellikle resim ve heykel sanatına ilgi duyanlar için
tam bir kaynak.

Alte Nationalgalerie salonlarından...


Resim sanatının önemli örnekleri Alte Nationalgalerie salonlarına değer katıyor.
Her biri hayranlıkla ve uzun uzun izlenecek tablolar...

Alte Nationalgalerie, 19. yy.'ın yüzyılın en önemli Alman sanatçılarından biri olan Adolph von Menzel'in eserlerinden oluşan dünyanın en büyük koleksiyonuna sahiptir. Yukarıda bunlardan ikisi yer alıyor.

Fransız ressam Édouard Manet'in 1879 yılında yaptığı "In the Conservatory" (Kış Bahçesinde) adlı dünyaca ünlü resmi solda, 1882 yılında yaptığı "The House at Rueil" (Rueil'deki Ev) adlı resmi ise sağda.

Alte Nationalgalerie'nin mimari yapısı müzeye ayrı bir değer katıyor.

Müzede keyifle izlenen çok sayıda heykel de var. Alte Nationalgalerie Alman heykeltıraş Christian Daniel Rauch, Johann Gottfried Schadow ve Reinhold Begas'ın eserlerinin de yer aldığı geniş bir heykel koleksiyonuna sahip.

Ünlü Alman heykeltıraş Johann Gottfried Schadow tarafından 1822'de yapılmış olan Goethe'nin büstü (ortada).

Alte Nationalgalerie heykel koleksiyonundan...

Keyifle izlenen heykellerden örnekler.

Alte Nationalgalerie'de Fransız heykeltıraş Auguste Rodin'e de rastlayabilirsiniz!

Ben müzede fotoğraf çekmeyi tercih ederken o çiziyordu!


👉Alte Nationalgalerie - Ulaşım Bilgisi:
Alte Nationalgalerie Müzeler Adası'ndaki Bodestraße'nin 1-3 numaralı binasında. Ulaşımı kolay, seçenek çok:
U-Bahn (Metro); U6 (Friedrichstraße durağında inip 1 km yürümek gerekiyor.) 
S-Bahn (Banliyö Treni); S1, S2, S25, S26 (Friedrichstraße istasyonunda inip 1 km yürümek gerekiyor); S3, S5, S7, S9 (Hackescher Markt istasyonunda inip 500 m yürümelisiniz). 
Tram (Tramvay); M1 veya 12 (Am Kupfergraben durağında inip sadece birkaç adım yürümeniz gerekiyor); M4, M5, M6 (Hackescher Markt durağında inip 500 m yürümelisiniz). 
Otobüsle ulaşım için seçenekler; Bus TXL ile Staatsoper durağında; 100 veya 200 no'lu otobüslerle Lustgarten durağında ve 147 no'lu otobüsle Friedrichstraße durağında inerek Alte Nationalgalerie'ye ulaşabilirsiniz.

👉Alte Nationalgalerie - Ziyaret Bilgisi:
Müze pazartesi günleri kapalı. Perşembe günleri akşam saat 20:00'a kadar açık, diğer günler ziyaret akşam 18:00'da son buluyor. Müzenin (pazartesi hariç) açılış saati ise 10:00.

👉Alte Nationalgalerie - Bilet Bilgisi:
Giriş bileti (tam) 10 €. 
Berlin Welcome Card ve Berlin Museum Pass ile (sıra beklemeden) ücretsiz!



Altes Museum / Eski Müze

Prusyalı mimar Karl Friedrich Schinkel tarafından neo klasik mimari tarzda planlanan bina, Prusya Kraliyet Ailesinin sanat koleksiyonunu sergilemek amacıyla 1823 - 1830 yılları arasında inşa edilmiştir. Yapı, 1845 yılına kadar Kraliyet Müzesi olarak isimlendirilmiştir.

İkinci Dünya Savaşı’nda büyük çapta hasar gören bina, savaştan sonra bir süre kullanılmamış. Restorasyon çalışmalarının 1966'ya kadar devam ettiği müzede antik eserler sergilenmektedir.

Altes Museum'un (Eski Müze) 1800'lü yıllardaki durumunu gösteren bir resim. Müze 2006 yılında, Almanya'da bir posta puluna konu olmuş (sağ üst köşede).

Klasik mimarideki düzenlerden biri olan İyon Düzeni'nin en güzel örneklerinden birini Eski Müze'nin (Altes Museum) ön kısmında görmek mümkün. Anıtsal bir düzen içinde sıralanmış 18 sütun, Roma tapınaklarından esinlenilerek tasarlanan kubbesi ve gösterişli merdivenleri ile Altes Museum, Müzeler Adası'nın önemli duraklarından biri.

Eski Müze (Altes Museum) Berlin'deki kent parklarından biri olan
Lustgarten'e ve Berlin Katedrali'ne (Berliner Dom) komşu.

Başlangıçta Berlin'deki tüm sanat koleksiyonları için planlanan Eski Müze, 1904 yılından bu yana Yunan, Etrüsk ve Roma sanatını ve kültürünü tanıtan kalıcı bir sergi ile birlikte, madeni paralar, antika heykeller, değerli mücevher ve mücevher taşlarından oluşan değerli bir antik eser koleksiyonu barındırmaktadır.

Müzenin gösterişli merdivenlerinden bakıldığında, hemen ön planda yaklaşık 200 yıllık dev bir granit çanak görülüyor. Altes Museum (Eski Müze) ve Berliner Dom (Berlin Katedrali) ile sınırları çizilen keyifli park Lutsgarten'in müzeye yakın kısmında bulunan bu dev çanak başta iki büyük Dünya Savaşı olmak üzere çok sayıda olumsuzluktan zarar görmeden günümüze ulaşmış. 

Çanağın en önemli özelliği, tek bir (granit) blok taştan yapılmış dünyadaki en büyük çanak olması. Çanak, "Berlin Çorba Kâsesi" (Berlin Soup Bowl/SuppenschÜssel) olarak da adlandırılıyor. Kral Friedrich Wilhelm III tarafından Prusya'nın üstünlüğünün bir simgesi olarak yapılması istenmiş. Kral, tarihsel olarak krallık ve ihtişamı temsil etmek için kullanılan Vatikan Müzesi'ndeki Nero'nun dev kâsesinden büyük olmasını özellikle istemiş.



Altes Museum'un merdivenleri, Berlin'de gezerken mola verilecek en güzel yerlerden biri. Hemen önündeki Lutsgarten Parkı'nı, parktaki insanları ve soldaki Berlin Katedrali'ni seyretmek insanı dinlendiriyor. Alman taş ustası Christian Gottlieb Cantian tarafından yedi yılda tamamlanan dev granit çanak tam 75 ton ağırlığında! Çanağın çapı 6,9 metre, çevresi ise 21,7 metre. Vatikan Müzesi'ndeki Nero'nun çanağının çevresinin yaklaşık 14 metre olduğu düşünülürse, Kral Friedrich Wilhelm III "vurun!" demiş, Almanlar "öldürmüş!"


👉Altes Museum - Ulaşım Bilgisi:
Altes Museum Müzeler Adası'nın Lutsgarten Parkı sınırında. 
Ulaşımı, yukarıda anlattığım Alte Nationalgalerie'nin ulaşım bilgileri ile aynı, burada tekrar etmiyorum.

👉Altes Museum - Ziyaret Bilgisi:
Müze pazartesi günleri kapalı. Perşembe günleri akşam saat 20:00'a kadar açık, diğer günler ziyaret akşam 18:00'da son buluyor. Müzenin (pazartesi hariç) açılış saati ise 10:00.

👉Altes Museum - Bilet Bilgisi:
Giriş bileti (tam) 10 €. 
Berlin Welcome Card ve Berlin Museum Pass ile (sıra beklemeden) ücretsiz!



Bode Museum

Ziyaretçi kabul etmeye başladığı 1904 yılında (ilk adı) Kaiser Friedrich Müzesi olan Bode Müzesi (Bode Museum), Müzeler Adası'nın kuzey ucunda, Spree Nehri ile  Kupfergraben Kanalı arasında kalan yerdedir. Müzenin girişinin bulunduğu uzantı müzeye ulaşımı sağlayan iki köprü için (Monbijoubrücke ve Berliner Brücker) ayak görevi görüyor. 


Bode Müzesi (Bode Museum).

Anadolu'daki arkeolojik kazılarda bulunan bazı eserlerin de sergilendiği müze, yaklaşık 6 yıl süren yenileme çalışmaları sonunda, 17 Ekim 2006 tarihinde tekrar ziyarete açılmış ve bu tarihten itibaren müzenin adı, kurucularından biri olan Wilhelm von Bode'nin onuruna Bode Müzesi olarak değiştirilmiştir. 



Önemli bir Alman sanat tarihçisi ve müzeci olan Wilhelm von Bode, modern müzeolojinin kurucuları arasında sayılıyor. Berlin Müzeler Adası'nda bulunan ve eski/ilk adıyla Kaiser Friedrich Müzesi olan müzenin kurucusudur.

Müze binası, Berlin Devlet Kütüphanesi'nin de (Staatsbibliothek zu Berlin) mimarı olan Ernst von Ihne ve Max Hasak tarafından 1897-1904 yılları arasında inşa edilmiştir. Mimarlar binayı görsel olarak suların içinde yükselmiş gibi göstermek amacıyla, üç kanatlı yapıyı doğrudan Spree Nehri'nin kıyısına konumlandırmışlar.

Başlangıçta Wilhelm von Bode tarafından toplanan heykel ve resim koleksiyonun sergilenmesi planlanan müze, 18 Ekim 1904 tarihinde (1888 yılında ölen III. Friedrich'in doğum gününde) açılan müze, onun anısına Kaiser Friedrich Müzesi olarak adlandırılmış.

II. Dünya Savaşı sırasında bina (özellikle kubbesi) önemli derecede hasar görmüş ve 1948 - 1986 yılları arasında adım adım tekrar inşa edilerek, kademeli olarak ziyarete açılmış. 

Kaiser Friedrich Müzesi adıyla 1904'te ziyarete açılan müzede heykelmadalya ve madeni para koleksiyonun yanı sıra Bizans sanatı eserleri de bulunmaktadır.

Bode Müzesi'nin giriş kapısının önündeki (iki köprü için ayak görevi de yapan) platformda ilginç bir heykel göze çarpıyor. Yunan mitolojisinde İthaka Kralı olan ve Antik Çağ'da yaşamış İyonyalı ozan Homeros'un adına destan yazdığı Odisseas'ın (Odysseus), Alman ressam ve heykeltıraş Markus Lüpertz tarafından yapılan heykelini görmemek mümkün değil. Müzenin girişinde ise (içeride) I. Friedrich'in (Friedrich Wilhelm) at üzerindeki (6,80 metre yüksekliğinde) heykeli sizi karşılıyor.

Bode Müzesi'nin önü ve giriş kısmı.



Müzede sergilenen eserler kadar binanın güzelliği de görülmeye değer.

Bode Müzesi'nden mimari detaylar.

Ondokuzuncu yüzyıl sonlarına ait mimari bir tarz olan Neo-barok stilinde inşa edilmiş olan müze binasında, asıl yapının üzerinde 39,5 metre yükseklüğünde bir kubbe bulunuyor. Şimdi, salonları yüzyıllara açılan Bode Müzesi'nde biraz gezelim.


Muhteşem tasarımlı Bode Müzesi iki koleksiyona ev sahipliği yapıyor; birbirinden güzel heykeller ve Bizans sanatı eserleri.

Güney Hollanda'da bulunmuş ve 16. yy.'ın sonuna tarihlenmiş,
yanmış kilden yapılmış Çığlık atan kadın (Screaming Woman) heykeli.

Müzeler Adası'nda en çok keyif aldığım müze Bode Müzesi oldu.

Ne anlatıldığını bilmeseniz de insanı görsel olarak etkileyen,
dev boyutlu dinsel konulu resimler.

Belçikalı ressam Michiel Cox(c)ie'nin İsa'nın haçtan indirilişi tablosu (sağda).

Almanya'nın Kuzey Rhine-Westphalia eyaletinin Minden şehrindeki katedraldeki mihrabın arkasında bulunan heykel grubunun etkileyici bir bölümünü Bode Müzesi'nde görebilirsiniz (sağda).


İtalyan heykeltıraş Pietro Bernini tarafından 1615'te yapılmış,
"Satyr ile Panter" adlı heykel.
(
Satyr/Satir; Antik Yunan mitolojisindeki yarı keçi yarı insan.)

Nijerya'nın Benin şehrindeki kraliyet sarayında bir sunak üzerinde duran ve ölen bir kralı anmak için 16. yy.'da bronzdan yapılmış baş heykeli ("Head of an Oba") 1898'den bu yana Almanya'da. (Oba; çağdaş Batı Afrika'nın Yoruba ve Bini dillerinde hükümdar/kral anlamına gelir.)

Afrika kıtasının orta bölümünde yer alan Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nde kayıp bir uygarlığa ait (ağaç, demir, reçine, seramik, bitkisel elyaf, tekstil ve pigment kullanılarak yapılmış) bu ahşap heykel güç sembolü olarak biliniyor.  Kongoluların topraklarını istila eden Avruplılara karşı bir tür manevi güç olarak ortaya çıkardıkları ve "Mangaaka" olarak isimlendirilen bu heykellerden günümüzde dünyanın çeşitli müzelerindeki koleksiyonlarda
20 tane olduğu biliniyor. Bunlardan biri Bode Müzesi'nde.


👉Bode Museum - Ulaşım Bilgisi:

Bode Müzesi, Müzeler Adası'nın Kupfergraben Kanalı ile Spree Nehri arasında kalan uç bölümünde. Müzeye giriş Monbijoubrücke köprüsü üzerindeki kapıdan yapılıyor.

Ulaşım bilgileri Müzeler Adası'ndaki diğer müzelerle aynı, burada tekrar etmiyorum.

👉Bode Museum - Ziyaret Bilgisi:
Müze pazartesi günleri kapalı. Perşembe günleri akşam saat 20:00'a kadar açık, diğer günler ziyaret akşam 18:00'da son buluyor. Müzenin (pazartesi hariç) açılış saati ise 10:00.

👉Bode Museum - Bilet Bilgisi:
Giriş bileti (tam) 12 €. 
Berlin Welcome Card ve Berlin Museum Pass ile ücretsiz!



Neues Museum (Yeni Müze)

Müzeler Adası'ndaki durağımız bu defa, insanlık tarihinin başlangıcından Orta Çağ'ın başlangıcına kadar olan Antik döneme ait eserlerin sergilendiği Yeni Müze (Neues Museum). Müzede Antik Mısır Uygarlığı'na ait zengin bir koleksiyon bulunuyor.

Berlin’deki Antik Mısır sanat eserlerinin ve diğer antik eserlerin sergilenmesi için yeni bir müze inşaatı görevi 1843 yılında mimar Friedrich August Stüler’e verilmiş. Mimarın orijinal tasarımında son derece etkileyici Antik Mısır odaları ve bir Yunan tapınağının imitasyonu da yer alıyormuş. Müze binasının inşaatı 1855 yılında tamamlanmış.


Yeni Müze'nin (Neues Museum) girişi (solda), müzeyi gezerken pencerelerden bakmayı ihmal etmeyin (ortada), müze içinde dar bir koridor boyunca uzanan ve harika domates çorbası servis edilen bir kafeterya var.

II. Dünya Savaşı sırasındaki yoğun hava bombardımanlarından eserlerin zarar görmesini önlemek için kapatılan müzedeki eserler, savaş süresince Berlin'deki güvenli binalara yerleştirilmiş. Müze binası savaş sonrasındaki "bölünmüş Almnaya" yıllarında Doğu Almanya’nın sınırları içerisinde kalmış. Doğu Almanya’nın var olduğu yıllarda hiçbir onarım çalışması yapılmayan müzenin eski işlerliğine kavuşması ancak Berlin Duvarı’nın 1989 yılında yıkılmasından sonra gündeme gelmiş ve 1939 yılından beri kapalı olan müzedeki yenileme çalışmaları tamamlandıktan sonra Ekim 2009'da müze tekrar ziyarete açılmış.


Floransa Katedarli'nin yanında bulunan Aziz John Vaftizhanesi'nin (The Florence Baptistry/Battistero di San Giovanni) İtalyan heykeltıraş Lorenzo Ghiberti tarafından 1452'de yapılan, iki bronz kapıdan birinin alçıdan yapılmış imitasyonu (ortada). Michelangelo, Ghiberti tarafından yapılan kapıları "cennet kapıları" (Gates of Paradise) olarak isimlendirmiş.

Müzede yukarıda bahsettiğim yenileme çalışmaları İngiliz mimar David Chipperfield’in öncülüğünde 2003 yılında başlamış ve projenin toplam maliyeti 233 milyon Euro olmuş. Proje ile ilgili faydalı bir yazı şuradaBöylelikle 1939 yılından beri farklı mekânlarda saklanan Antik Mısır Uygarlığı'na ait koleksiyon müzeye geri dönmüş. Neues Museum Restorasyon Projesi ile 2011 yılında Mies van der Rohe Ödülü alan Chipperfield, 1800'lerde inşa edilen ve II. Dünya Savaşı sırasındaki bombardımanlarla büyük hasar gören Eski Müze'yi yeniden yaratmış.


Neues Museum'daki en çok ilgi gören eser, Antik Mısır'ın konu edildiği tüm kitaplarda güzelliğinden söz edilen Mısır firavunu Akhenaten'in eşi olan Mısır Kraliçesi Nefertiti'nin sıva kaplı kireç taşından yapılmış büstüdür. Yakından fotoğraf ve video kaydı yapılmasına izin verilmeyen eser M.Ö. 1345 yılına tarihlenmiş. Mısır Bilimcisi (Egyptologist/Ejiptolojist) Ludwig Borchardt'in önderliğindeki bir Alman arkeoloji ekibi 1912'de Mısırlı heykeltıraş Thutmose'un atölyesinde büstü bulmuş. Büst Almanya'ya getirildikten sonra, bir bankanın mahzeni, Merkers-Kieselbach'taki bir tuz madeni, Dahlem Müzesi, Charlottenburg'deki Mısır Müzesi ve Altes Müzesi de dâhil olmak üzere çeşitli yerlerde tutulmuş ve artık kalıcı mekânı olan Neues Museum'da ziyaretçilerini bekliyor.

Eski Mısır'ın yanı sıra Berlin'in de kültürel simgesi duruma gelen Nefertiti büstü (ortada). Uzaktan bu fotoğrafı çekebildim, yakından görmek isterseniz ya Berlin'e (Neues Museum) gidebilirsiniz ya da şu videoyu izleyebilirsiniz!
Sol baştaki fotoğrafta ise, müzedeki diğer önemli eser olan, 
Berlin'in Bronz Çağına ait Berlin Altın Şapkası (Berlin Gold Hat/Berliner Goldhut) var.


👉Neues Museum - Ulaşım Bilgisi:

Neues Museum, Müzeler Adası'nın Lustgarten şehir parkına yakın olan kısmında bulunuyor. Pergamonmuseum ve Alte Nationalgalerie ile komşu.

Ulaşım bilgileri Müzeler Adası'ndaki diğer müzelerle aynı!

👉Neues Museum - Ziyaret Bilgisi:
Müze pazartesi günleri kapalı. Perşembe günleri akşam saat 20:00'a kadar açık, diğer günler ziyaret akşam 18:00'da son buluyor. Müzenin (pazartesi hariç) açılış saati ise 10:00.

👉Neues Museum - Bilet Bilgisi:
Giriş bileti (tam) 12 €. 
Berlin Welcome Card ve Berlin Museum Pass ile ücretsiz!



Pergamonmuseum(Pergamon/Bergama Müzesi)

Antik çağdaki adı ile Pergamon, Türkçe ile Bergama Müzesi (Pergamonmuseum) Müzeler Adası'ndaki en çok ziyaretçi çeken müze. Bunun en önemli nedeni günümüzde İzmir'in Bergama ilçesi sınırlarında kalan Pergamon antik kentinden Almanya'ya götürülmüş olan ünlü Bergama Sunağı (Pergamon Altarı).

Müze binası Alman mimar Alfred Messel tarafından tasarlanmış ve proje Berlin'in (o zamanki) en ünlü mimarı Ludwig Ernst Emil Hoffmann tarafından yürütülmüş. İnşaat 1910'da başlamış ve 20 yıl sonra 1930'da tamamlanmış.

Günümüzde Berlin'deki en popüler turistik yerlerden biri olan Pergamon Müzesi, Klasik Antik Çağ Koleksiyonu, Eski Yakın Doğu eserleri ve İslam Sanatı eserleri olmak üzere üç değerli koleksiyona sahiptir.

Pergamon Müzesi'nde devam eden yenileme çalışmaları nedeni ile müzenin asıl girişi kapalı. Alte Nationalgalerie ve Neues Müzesi ile komşu olan müzeye girişler, sağdaki fotoğrafta görülen arka kapısından yapılıyor.

Müzede Bergama Sunağı'nın yanı sıra, Didim yakınlarındaki Antik liman şehri Milet'ten (Miletos) götürülmüş olan Roma Pazar Kapısı (
Roman Market Gate of Miletus), bugünkü Irak'ta bulunan Antik Babil kentinden götürülmüş olan İştar Kapısı (Ishtar Gate of Babylon) ve Ürdün'den götürülmüş Maşatta Alınlığı (The Mshatta Facade) gibi çok önemli ve değerli yapılar ve bu yapılara ait eserler bulunuyor. Almanlar bu eserleri ülkelerine götürürken her birini parçalara ayırıp numaralandırmışlar ve Almanya'da tekrar kurmuşlar.

Müzede ayrıca Bergama'daki Athena Tapınağı'nın girişi, yine Bergama'dan Athena heykeli ve Suriye'den götürülen Halep Odası (Aleppo Room) gibi değerli eserlerle birlikte Türk çini ve halılarından da örnekler bulunuyor.

Günümüzde Pergamonmuseum (Bergama Müzesi) üç bölümden oluşur:
  • Antikensammlung (Klasik Antik Çağ Koleksiyonu)
  • Vorderasiatisches Museum (Antik Yakın Doğu Müzesi)
  • Museum für Islamische Kunst (İslam Sanatı Müzesi)
Klasik Antik Çağı Koleksiyonu içinde; Yunanistan'dan Olympia, Sisam Adası; Türkiye'den Bergama, Milet, Didim, Priene ve Kıbrıs'taki kazılardan çıkarılmış eserler bulunmaktadır.

Pergamon Altarı (Bergama Sunağı) da dâhil olmak üzere müzenin kuzey kanadı yenileme çalışmaları nedeni ile 2025/26'ya kadar  ziyarete kapalı! (The Pergamonmuseum will be integrated into the Museum Island as a whole
by means of a new entrance concept. It is expected that the Pergamonmuseum
will be completely accessible to visitors again in 2025/26.) 
👉

Pergamon Müzesi'ni ziyaret ettiğimde uzun süreli yenileme çalışmaları devam ediyordu ve bu çalışma kapsamında Bergama Sunağı ziyarete kapalıydı. Görmediğimi yazamam, anlatamam, ama size iki adres verebilirim; şurada faydalı bir yazı var, burada ise çok sayıda fotoğraf. 


Ve işte "Sümer Özvatan ile Gezerken Gördüklerim" farkı!
Yenileme çalışmaları nedeniyle ziyarete kapalı olan Bergama Sunağı (Pergamon Altar) üç boyutlu olarak ekranınızda! Şurayı tıklayın, açılan sayfanın alt kısmındaki "Zur 3D-Anwendung" tuşuna bir tık daha yapın!


Şimdi bu Pergamon Müzesi'nde gezerken gördüklerimle devam ediyorum.


Babil İştar Kapısı (Ishtar Gate of Babylon)

Önce Türkçe karşılıkları ile başlayayım; Ishtar (İştar), Babylon (Babil)Yazının devamında bu sözcükleri kullanacağım.
Akad mitolojisinde önemli yeri olan, Asur ve Babil'in en gözde tanrıçası olarak bilinen İştar, Sümer mitolojisindeki İnanna'dan türemiş. İştar'ı, İnanna'nın Akad mitolojisindeki hali olarak düşünebiliriz. Tarihte İştar'ın Astarte, Anunit ve Atarsamain olarak anıldığı da olmuş. Venüs gezegenini temsil eden İştar, bereket,  savaş ve aşk tanrıçasıdır.

Babil İştar Kapısı (Ishtar Gate of Babylon).

Babil İmparatorluğu kralı Nebukadnezar tarafından yaklaşık olarak M.Ö. 570'li yıllarda Tanrıça İştar adına yaptırılmış devasa kent giriş kapısı, günümüzde Irak toprakları içinde bulunan Babil şehrinin surları üzerinde ve tören yolu olarak da kullanılan merkezi caddeye çıkan bölgede inşa edilmiş. Yapı malzemesi olarak tuğlanın kullanıldığı ve yüksekliği yaklaşık 12 metre olan kapı ihtişamı ile hem şehrin hem de krallığın önemli simgelerinden biri olmuş. Tören yolu olarak kullanılan cadde taş ve tuğla döşeliymiş. Caddenin yan kısımlardaki duvarlarda birer ayağını kaldırmış olan, pişmiş topraktan yapılmış aslan heykelleri varmış.
Üstteki paragrafta geçmiş zaman cümleleri ile hikâye anlatır gibi gözünüzde canlandırmaya çalıştığım bu muhteşem tarihi zenginlik yaklaşık 100 yıldır topraklarından çok uzaklardaki Berlin'de bulunuyor. Pergamon Müzesi'nin zenginliklerinden biri olan İştar Kapısı, müzeye girdiğinizde sizi karşılıyor.

İştar Kapısı, Babil'in büyük tanrılarını simgeleyen aslan desenleri ile dolu. 

Dünyanın farklı bölgelerinde olduğu gibi Asya'da da yoğun olarak kazılar yapan Alman arkeologlar birçok eseri gün yüzüne çıkarmış. En iyi dönemlerinde 200 bin nüfusa ulaşan Babil kenti kral Nebukadnezar'ın özel ilgisiyle yeniden canlanmış. Kentin girişi sayılan İştar Kapısı da tıpkı kentin geneli gibi oldukça ihtişamlı bir görünüme sahipmiş. 



Pergamon Müzesi'nin içinde ayrı bir koleksiyon olarak yer alan
İslam Eserleri Müzesi'ne (Pergamon Müzesi'nin içindeki merdivenlerden) geçtiğinizde yukarıdan aşağıya bakarsanız, muhteşem İştar Kapısı'na
uzanan tören yolu caddesini geniş açı ile görebilirsiniz.

Alman arkeologların 1899 tarihinde kazıya başladıkları sırada kentin ve kapının fiziki durumu oldukça iyi durumdaymış. Kentin önemli simgesi sayılan kapıya 1902'de ulaşılmış. I. Dünya Savaşı sırasında bölgede yapılan kazılara ara verilmiş. Savaş sonrasında bölgenin egemen devleti Osmanlı İmparatorluğu fiili olarak yıkılma sürecine girince, Almanlar bölgeyi işgal eden İngilizlerle anlaşarak kapının önemli bir kısmını Berlin'e taşımışlar. Taşıma işlemi sırasında yerinde tek tek numaralandırılan her taş ve tuğla Berlin'de uzun süren bir çalışma sonucunda tekrar kurulmuş ve ortaya bugün her yıl çok sayıda ziyaretçisi olan Pergamon Müzesi'ndeki seyretmeye doyulmayan görüntü çıkmış.


Genel olarak deniz yeşili ve çini mavisi renklerin ağırlıkta olduğu İştar Kapısı ve tören yolu caddesinin müzede bulunan büyük bir maketi,
yapının Babil'deki orijinal durumunu hayal etmenizi kolaylaştırıyor. 


Roma Pazar Kapısı (Roman Market Gate)

Aydın'ın Didim ilçesi sınırları içinde yer alan Milet Antik Kenti'nde Alman arkeologlar tarafından bulunan ve Almanya'ya götürülen Roma Pazar Kapısı (Roman Market Gate) Pergamon Müzesi'ndeki zenginliklerden bir diğeri.


Pergamon Müzesi'nin girişindeki İştar Kapısı'nın kemerinin altından geçtiğinizde ulaştığınız salon Türkiye'den götürülmüş eserlerle dolu.
Tamamı Milet Antik Kenti'nde bulunup Almanya'ya taşınmış eserlerin
en önemlisi Roma Pazar Kapısı.

Roma mimarisinin önemli bir örneği olan Milet (Roma) Pazar Kapısı'nı 1903 yılında Türkiye'de kazılar yapan Alman arkeolog Theodor Wiegand bulmuş ve Alman Kralı II. Friedrich Wilhelm'e sunmuş. Kapı ve müzenin bu salonundakş diğer eserler 1907-1908 yıllarında parça parça Almanya'ya götürülmüş.

Şu an ziyarete kapalı olan Bergama Sunağı ve Milet Pazar Kapısı ile ilgili (Türkiye'den götürülmeleri hakkında) türlü rivayet var. Kimi yerde "Almanlar kaçırıp götürmüş," deniyor, kimi yerde ise Osmanlının buna izin verdiğini, o dönem İmparatorluk sınırlarında yapılan kazılarda bulunan eserlerin belli bir payının (para, altın olarak değil, eserin kendisi olarak) bulana verildiği söylenip yazılıyor. Osmanlı bu şekilde izin verdiyse ayrı aptallık, yok eğer adamlar tonlarca tarihi zenginliği Almanya'ya kaçırdıysa buna engel olmamak ayrı aptallık. Aklını kullanıp, tarihi bilip, zenginliğinin farkına varıp sahip çıksaydın!

Neyse konu derin, derinliği bir kimyager olarak boyumu aşar, fazla dalmadan size iki yazı önerisinde bulunup geçeyim. Meraklısı okur için iki adres, biri bu, diğeri şu. Sonra buraya dönmeyi unutmayın ama! 😊

Milet Antik Kenti'nin pazar kapısı olarak 120-130 yılları arasında,
İmparator Hadrian döneminde inşa edilmiş olan bu eser de
yıllardır asıl topraklarından uzakta!


Milet Antik Kenti'ne ait eserlerden biri de zeminde sergilenen dev mozaik.


Pergamon Müzesi'nin salonlarında sadece ülkemizden değil, Eski Doğu'nun engin tarihini kapsayan ve farklı medeniyetlere ait pek çok eser var.



Asur Kralı Sanherib'in havuzu (soldan ikinci fotoğraf) ve Asur rölyefleri.


Kuzey Doğu Suriye'deki Tel Halaf kasabasındaki kazılarda bulunmuş,
M.Ö. 9. yy.'a tarihlenmiş bazalttan yapılmış dev kuş heykelleri
ve yine aynı bölgedeki bir sunaktan alınan parça.


İslam Eserleri Müzesi (Museum of Islamic Art)

Yukarıda bir fotoğrafın altında söz ettiğim gibi Pergamon Müzesi'nin için bir müze daha var ve burada İslam Sanatı'na ait eserler sergileniyor. Berlin'deki İslam Sanatı eserlerinin bir araya getirilmesi, 1904 yılında Bode Müzesi'nin kurucusu Wilhelm von Bode tarafından değerli halıların bağışlanmasıyla başlamış. Müzede İran, Mısır ve Türkiye başta olmak üzere İslam ülkelerine ait renkli örnekler sergileniyor. 

Bu bölümdeki eserlerden en önemlisi Ürdün'ün çöl kalelerinden biri olan Mshatta'daki (Maşatta) sarayın devasa parçası (Maşatta Cephesi/The Mshatta Facade). Sarayın ana girişini çevreleyen cephenin sadece küçük bir bölümü olmakla birlikte, tamamını hayal etmenizi sağlıyor.


Pergamon Müzesi'nin içindeki İslam Eserleri Müzesi'nin küçük bir odasında Türkiye'den parçalar var (Yazılıkaya rölyefleri, soldaki fotoğraf).
Sağdaki fotoğrafta ise Ürdün'deki Maşatta Sarayı'nın cephesinin
metrelerce uzunluğundaki bir bölümü var.

Türkiye, İran, Ürdün ve Mısır gibi İslam ülkelerinden toplanan eserler Pergamon Müzesi'nde bir araya getirilmiş. Ortadaki fotoğrafta 16. yy.'a ait bir Türk halısı, sağdaki fotoğrafta ise İran'daki Kashan camisinden mihrap var.


👉Pergamonmuseum - Ulaşım Bilgisi:

Müzeler Adası'ndaki en çok ziyaretçi çeken müze olan Pergamon Müzesi'nin ulaşım bilgileri, daha önce adadaki diğer müzeler için anlattıklarımla aynı. 

👉Pergamonmuseum - Ziyaret Bilgisi:
Müze pazartesi günleri kapalı. Perşembe günleri akşam saat 20:00'a kadar açık, diğer günler ziyaret akşam 18:00'da son buluyor. Müzenin (pazartesi hariç) açılış saati ise 10:00.

👉Pergamonmuseum - Bilet Bilgisi:
Giriş bileti (tam) 12 €. 
Berlin Welcome Card ve Berlin Museum Pass ile ücretsiz!

Bu iki kartla bu müzeye (ve adadaki diğer müzelere) sıra beklemeden girilip girilmediğinden emin değilim. Ben işi garantiye almak için Müzeler Adası'ndaki gezime bu müzeden başladım ve kapının açılış saati olan 10:00'dan yarım saat önce sıraya geçtim. Bilin bakalım kaçıncı sıradaydım! 😉 Size de zaman kazanmak için bunu yapmanızı ve gezinize Pergamon Müzesi'nden başlamanızı öneriyorum. Eğer adadaki müzelerin akşam saat 20:00'a kadar açık olduğu perşembe günü Müzeler Adası'nı ziyaret ederseniz, keyfini çıkararak buradaki beş müzeyi aynı gün gezebilirsiniz. Aksi halde beş müzeyi 10:00-18:00 saatleri arasında gezmek pek mümkün değil. Şöyle bir bakıp çıkacaksanız o başka!


Müzeler Adası'nda yer alan beş müzede de, başta müze girişlerinde olmak üzere, tanıtım belgeleri var. Belgelerde o müzedeki kat ve salon bilgileri ile önemli eserlerin sergilendiği yerlerle ilgili krokiler var.
Pergamon Müzesi'ndeki ücretsiz elektronik rehberde Türkçe dil seçeneği var!

Müzeler Adası'nda yer alan beş müze ile ilgili bildiklerimi, (Berlin seyahatim öncesinde ve bu yazıyı hazırlarken) araştırıp öğrendiklerimi ve ziyaretlerim sırasında çektiğim fotoğrafları paylaştıktan sonra, yüzlerce müzeye sahip olan Berlin'de ziyaret ettiğim diğer müzelerden söz etmek istiyorum.



DDR Museum (DDR Müzesi)

Önce kısa bir bilgi:
II. Dünya Savaşı'ndan sonra Almanya; Fransız, İngiliz, Amerikan ve Sovyet olmak üzere dört yönetim bölgesine ayrılmıştı. Sovyet (o zamanlarki Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği; SSCB) kontrolü altındaki bölgede kurulan ve 1949 - 1990 yılları arasında var olan ülkenin adı Doğu AlmanyaDemokratik Almanya ya da resmî adıyla Alman Demokratik Cumhuriyeti idi. İngilizce olarak German Democratic Republic (GDR) ve Almanca olarak Deutsche Demokratische Republik (DDR).

Berlin Müzeleri ile ilgili bu yazımda sırada yaklaşık 40 yıl boyunca baskı altında yaşamış, bir duvarın ardına hapsedilmiş bir toplumun yaşantısından kesitlerin yer aldığı DDR Müzesi (DDR Museum) var.



DDR Müzesi Karl-Liebknecht-Strasse (caddesi) No:1'de yer alıyor.
Müze binası Berlin Katedrali'nin (Berliner Dom) hemen arkasında,
Spree Nehri'nin kenarında.

DDR Müzesi 15 Temmuz 2006'da açılmış ve müzeyi açıldığı tarihten
bu yana (Mart 2018 itibari ile) 5,270,000 kişi ziyaret etmiş.

Müze bir dönemin sosyal analizini yapmakla birlikte, tarihte yerini almış olan bir ülkenin ve o ülke toplumunun kültürünün korunmasını da amaç edinmiş. Genel olarak DDR Müzesi, Alman toplumunun önemli bir deposu olarak kabul ediliyor. Müzenin sergileri interaktif (etkileşimli). Müzedeki en çok ilgi gören nesne olan Trabant marka, Doğu Almanya yapımı otomobilin direksiyonuna geçip, Doğu Almanya caddelerinde arabayı böyle kullanabiliyorsunuz. Doğu Alman ailelerinin standart yaşam alanlarını deneyimlemeniz de mümkün; örneğin bir Doğu Alman ailenin oturma odasına misafir olabilirsiniz. Ya da bir anaokulu sınıfında çocukluğunuza doğru yolculuk yapabilirsiniz. Hatta giysi dolabından seçtiğiniz bir kıyafeti deneyebilirsiniz.


Demokratik Almanların kullandığı eşyalar.

FIFA Dünya Kupası 1974 yılında Batı Almanya'da düzenlenmiş ve turnuvaya Demokratik Almanya da katılmıştı. Ev sahibi Batı Almanya'nın Franz Beckenbauer, Paul Breitner ve Gerd Müller'li kadrosuyla şampiyonluğa ulaşıp, kupayı ikinci kez müzesine götürmeyi başardığı 1974 Dünya Kupası'na ait Demokratik Almanya anıları da müzede sergileniyor.
Ortadaki fotoğrafta görülen futbol topu, 1974 Dünya Kupası sırasında Batı ve Doğu Almanya futbol takımları arasında oynanan maçta kullanılmış.

DDR Müzesi'nde 16 yaşam alanını kapsayan kalıcı sergiler var. Bu sergiler için 300'den fazla eski DDR vatandaşı kişisel hatıraları ve eşyalarını bağışlamış. Müze "Dokunulabilir Tarih" (Geschichte zum Anfassen) sloganı ile o zamanki Demokratik Almanya Cumhuriyeti'ndeki yaşamı ve günlük kültürel faaliyetleri günümüze taşımaktadır. Çoğunu eski DDR vatandaşlarının bağışladığı eşyalar klasik müze sergilenmesinde olduğu gibi kapalı camekanlarda değil, dokunabileceğiniz, hissedebileceğiniz şekilde açık olarak sergileniyor.


DDR Müzesi'nde en çok etkilendiğim bölümlerden biri bir anaokulu sınıfı oldu. Sanki çocuklar bahçeye çıkmış ve her an geri döneceklermiş gibiydi.

Bir DDR ailesinin banyosu, banyo dolabındaki eşyalar ve diğer eşyalar...

Berlin Duvarı ile ilgili bölümde yer alan görseller ve müze mağazasında
satılan orijinal Berlin Duvarı parçaları. 


Berlin Duvarı Alman toplumu ikiye ayırırken, iki toplumun çıplaklık (nudity) anlayışını da bölmüş. Batı Alman toplumu tarafından benimsenmeyen çıplaklık, Doğu Alman toplumu için belki de özgür olmanın tek ifade şekliydi. Doğu Almanya'nın gizli polis teşkilatı Stasi'nin DDR vatandaşlarının neredeyse her ânını izlediği dönemde çıplak dolaşma merakı (Freikörperkultur; FKK) bir tür isyan gösterisi olarak düşünülmüş. Doğu Almanlar denizlerde, kumsallarda, göllerde, büyük FKK kamplarında nüdizmi uygulamışlar. DDR Müzesi'nde bu konu ile ilgili çok sayıda fotoğraf ve görsel var.

Çıplaklık, Doğu Almanya'da (Alman Demokratik Cumhuriyeti'nde) popülermiş ve Komünist devletin baskısından bir kaçış biçimi olarak kabul edilmiş.

Sahip olmak için yıllarca sıra beklemenin gerektiği, Doğu Almanya yapımı Trabant marka otomobil müzenin en çok ilgi gören nesnesi.
Adını üretimine başlandığı yıllarda uzaya fırlatılan, dünyanın ilk yapay uydusu Sputnik'ten alan (Almanca uydu anlamına gelen sözcük)
Trabant'ın üretimine 1957'de başlanmış.

👉DDR Museum - Ulaşım Bilgisi:
100 ve 200 no'lu otobüslerle Lustgarten durağında inerek DDR Müzesi'ne gidebilirsiniz. Tramvay ile gitmek isterseniz 12, M1, M4, M5, M10 no'lu tramvayları kullanıp Spandauer Strasse/Marienkirche durağında inip biraz yürümelisiniz. Müze Alexanderplatz Tren İstasyonu'na ise sadece 700 m uzaklıkta.

👉DDR Museum - Ziyaret Bilgisi:
Müze yılın her günü açık. Kapıları sabah saat 10:00'da açılıyor, Cumartesi günleri 22:00'a, diğer günler 20:00'a kadar müzeyi ziyaret etmek mümkün.

👉DDR Museum - Bilet Bilgisi:
Giriş bileti (tam) 9,80 €. 
Berlin Welcome Card için %25 indirimle 7,20 €. 



Deutsches Historisches Museum (Alman Tarihi Müzesi) 


Berlin'de ziyaret ettiğim müzeler arasında bana en az haz vereni Alman Tarihi Müzesi (Deutsches Historisches Museum) oldu. Yeri o kadar merkeziydi ki () geçerken uğramadan yapamadım. Belki de müze binasının estetik görüntüsü aklımı çeldi.


Alman Tarihi Müzesi (Deutsches Historisches Museum); Müzeler Adası, Lutsgarten şehir parkı, ünlü cadde Unter den Linden ve
Humboldt Üniversitesi'ne çok yakın bir konumda. 

Her ne kadar adı "Alman Tarihi" olsa da, özellikle Berlin'in tarihi hakkında epey bilgi, belge ve nesnenin bulunduğu müze Berlin şehrinin kuruluşunun 750. yıl dönümü dolayısıyla 28 Ekim 1987’de açılmış. Alman ve Berlin tarihi hakkında yaklaşık 7000 nesen toplam 8000 metrekarelik alanda sergileniyor.



Müzede ilgimi en çok dev boyutlu bir Avrupa haritası üzerinde etkileşimli olarak yaşam, insanlık ve ülkelerin oluşumu (ve yok oluşları) gösteriliyordu. M.S. 117 yılından günümüze kadar Avrupa kıtasında olan bitenin birkaç dakika içinde anlatıldığı bu harita gerçekten görülmeye değer.

Müzedeki tüm sergiler, tarihsel süreçlere, devrim niteliğindeki olaylara ve temelde bu yaşanmış olanların arka planında yer almış insanları anlatıyor. Sergi sadece büyük olaylara ve çağlara ait simgelere değil, aynı zamanda Alman tarihindeki gündelik olan bitenlere de ışık tutuyor.

İzlemesi güzel portrelerde Alman Tarihinde yer almış önemli insanlar var.

👉Deutsches Historisches Museum - Ulaşım Bilgisi:
Müzenin dışarıdan bakıldığında göze hoş görünen estetik binası Unter den Linden caddesi 2 numarada yer alıyor.


Banliyö treni (S-BAHN): Hackescher Markt veya Friedrichstraße istasyonlarında inip biraz yürümeniz gerekiyor.

Metro (U-BAHN): Französische Straße (U6 metrosu), Friedrichstraße (U6 metrosu) veya Hausvogteiplatz (U2 metrosu) istasyonlarında inmelisiniz.

Otobüs: 100 ve 200 numaralı otobüslerle veya Tegel Havaalanı ile şehir merkezi arasında çalışan TXL otobüsünü kullanarak müzeye ulaşabilirsiniz. Duraklar; Staatsoper veya Lustgarten.

👉Deutsches Historisches Museum - Ziyaret Bilgisi:
Müze yılın her günü (24 Aralık Noel günü hariç) sabah saat 10:00'dan akşam 18:00'a kadar ziyarete açık. 

👉Deutsches Historisches Museum - Bilet Bilgisi:
Giriş bileti (tam) 8 €. 
Berlin Welcome Card için %25 indirimle 6 €. 

Müzede ücretsiz internet erişimi var!



Deutsches Technikmuseum (Alman Teknoloji Müzesi) 

Berlin'de Tekne Turu başlıklı yazımda bahsettiğim Landwehrkanal'ın kıyısında bulunan Alman Teknoloji Müzesi (Deutsches Technikmuseum) her yaştan ziyaretçisine saatler sürecek bir teknoloji serüveni sunuyor. Bu değerli müzeye en az yarım gün ayırmanızı öneriyorum, pişman olmazsınız!


Berlin'de (bence) kesinlikle ziyaret edilmesi gereken yerlerden biri,
Alman Teknloji Müzesi (Deutsches Technikmuseum).

Landwehrkanal'ın kıyısında bulunan Alman Teknoloji Müzesi (Deutsches Technikmuseum), terasındaki uçak ile hemen göze çarpıyor.


Müzeye metro ile ulaşım çok kolay. Müzenin yakınındaki Möckernbrücke istasyonuna U1 ve U7; Gleisdreieck istasyonuna da U1 ve U2 metroları ile ulaşabilirsiniz. Metrodan indikten sonra Trebbiner Straße 9'daki giriş kapısı, sadece 5 dakikalık yürüyüş mesafesinde.

Alman Teknoloji Müzesi, II. Dünya Savaşı'na kadar Berlin'de bulunan ve kentin sahip olduğu sayısız tarihi koleksiyonun sonucunda 1982'de kurulmuş.


Alman Teknoloji Müzesi girişinde bilet ofisi (danışma) ve kafeterya var.

Müze planı adına yakışır yaratıcılıkla hazırlanmış.

Alman Teknoloji Müzesi, 26.500 metrekarelik alana yayılmış, kapalı ve açık alanlardaki sergi salonları ile Avrupa'nın en büyük teknoloji müzelerinden biri.

Kreuzberg'deki müze, 26.500 metrekarelik alana yayılmış, kapalı ve açık alanlardaki sergi salonları ile Avrupa'nın en büyük teknoloji müzelerinden biridir. Ziyaretiniz sırasında gemilerin, uçakların, lokomotiflerin ve bazısı 150 yıllık bisikletlerin heyecan verici tarihlerini keşfedebilir, etkileşimli sergilerde farklı deneyimler yaşayabilirsiniz.

Müzede en çok ilgimi çeken nesnelerden biri, 150 yıl önce Paris'te üretilmiş olan, gövdesi ve tekerlekleri ahşaptan yapılmış bisiklet oldu.
Ön tekerleğindeki pedalını kullanarak hareket ettirilen bisiklet,
bisiklet teknolojisinin 150 yılda çok yol kat ettiğinin bir göstergesi olarak Alman Teknoloji Müzesi'nde ilgi çekiyor.

Berlin'deki eski bir demiryolu istasyonu olan Anhalter'in (Der Anhalter Bahnhof) bulunduğu alandaki müze sizi, teknolojinin kültürel tarihi boyunca macera dolu bir keşif yolculuğuna davet ediyor. Müze salonlarında iletişim, üretim, enerji ve ulaşım teknolojileri konularında sergiler bulunuyor. Müzede kütüphane ve teknoloji ile ilgili tarihi arşiv de var.



İletişim bölümündeki eski telefonlar.

İplik ve tesktil endüstrisinden örnekler (ortadaki fotoğrafta görülen
birden fazla makaradan alınan iplerle daha kalın ip üreten
makinenin üretim tarihi 1950) ve kağıt endüstrisi.


Endüstriyel kağıt üretimi.


Müzedeki ilgi çekici ve düşündürücü bölümlerden birinde karşıma Karl Marx çıktı. Tekstil endüstrisinde çalışanların çalışma koşullarına vurgu yapılan bu bölümde, Karl Marx'ın "Das Kapital" adlı eserini yazdığı 1876'dan bu yana geçen 150 yılda (çalışanlar bakımından olumlu anlamda) pek bir şeyin  değişmediği belirtilmişti. Örneğin Bangladeşli bir tekstil çalışanı 29€ değerindeki bir tişörtten sadece 18 sent kazanıyor. Sadece %0.6! Bu, kapitalist düzenin çok kısa özetidir, uzun okumak isteyenler lütfen şuraya!

Alman Teknoloji Müzesi'nde Karl Marx'ın olduğu bölümde ödev yapan çocuklar. Benim ziyaret ettiğim gün müzede çok sayıda öğrenci çocuk vardı.

Müzenin Bilim Merkezi'nde (Science Center Spectrum) elektrik, mıknatıslar ve ilginç ışık efektleri var. Çok sayıda lokomotifin ve demir yolu ulaşımına ait herbirinin hikâyesi olan nesnenin sergilendiği dev hangarda insan saatlerce kalabilir. Bir buharlı lokomotifin sürücü bölümüne dakikalarca bakıp hayallere dalabilirsiniz.

Demir yolu ulaşımı ile ilgili tarihi nesneler, lokomotifler..

Müzede sergilenen uçaklar arasında, 1932 ve 1952 yılları arasında üretilen nakliye uçağı Ju ve eski bir pervane uçağı bulunuyor. Müzenin denizcilik tarihi bölümü, son 10.000 yıla ait 1500'den fazla nesne içeriyor. Bu bölümde, 1840'lardan kalma, 33 metrelik bir kargo gemisi müthiş görünüyor. Orta Avrupa'nın en uzun nehirlerinden biri olan Elbe Nehri'nde taşımacılık amacıyla kullanılan bu dev tarihi iskelet gerçekten görülmeye değer.


Yaklaşık 180 yıllık kargo gemisi ve çok sayıda uçak,
müzenin geniş salonlarına değer katıyor.

Sonraları hava taşımacılığında da kullanılmış olan bir Alman askeri uçağı, emeklilik dönemini Alman Teknoloji Müzesi'nin terasında geçiriyor
ve müze binasının yakın çevrede hemen dikkat çekmesini sağlıyor.
Teras, 
Landwehrkanal manzaralı!

Müzenin yeni binası 2003 yılında hizmete girdiğinde terasına yerleştirilmiş olan Amerikan Hava Kuvvetleri üretimi Douglas C-47B tipi uçak. 

Yukarıda bahsettiğim uçağın terasa yerleştirilirken çekilmiş fotoğrafları.


Alman Teknoloji Müzesi, kuruluşunun ardından kapılarını 1983'te, "Ulaşım ve Teknoloji Müzesi" olarak ziyaretçilerine açmış ve 2003 yılında müzeye yeni bina eklenmiş.



Bir kimyager olarak kimya teknolojisi ile ilgili sergiler epey ilgimi çekti. Laboratuvarda hemen her gün kullandığım Eppendorf marka otomatik pipetleri ve pipet uçlarını gördüğümde, bir tanıdığa rastlamış gibi hissettim.

Araştırma, bilim öyle kolay olmuyor!
Bir doğum kontrol hapının sentezlenmesi ile ilgili çalışma 1976'da başlamış, yaklaşık 5 yıl sonra iki farklı yolda ilerlemişler, yollardan biri 1985'te olumsuzlukla sonuçlanmış, diğeri ise 2000'li yıllarda başarı ile sonuçlanmış. Almanlar bu günlere düşünerek, bilimi kullanarak, çalışarak ve üreterek ulaşmışlar. Müzedeki bu görsel bölüm bana bunu anlattı, düşündürdü.

Alman Teknoloji Müzesi çok sayıda nesne ve fotoğraf içeren, bir katın tamamına yayılmış fotoğraf ve film konulu sergiye de sahip. Özellikle bu alana ilgi duyan bir ziyaretçi neredeyse tam bir günü bu bölümde geçirebilir.

Alman Teknoloji Müzesi'nin fotoğraf ve film konulu sergi salonlarından..

Sağdaki fotoğrafta futbol maçlarında kullanılan tele objektiflerin kısa tarihi var. Solda ise fotoğraf makinesinin tarihsel gelişimi anlatılıyor.

Bir fotoğraf makinesi diğerlerinden farklı; hangisi?
Hangi makinenin, hangi özelliği ile diğerlerinden ayrıldığını bulan
ve sumerozvatan@yahoo.com adresime e-posta ile gönderen
ilk okura fotoğraf ile ilgili bir kitap göndereceğim.
😊



Çok sayıda eski bilgisayar modelinin de sergilendiği bölüm
15 Mayıs 2002'de açılmış. Bu bölümdeki uzun panoda
bilgisayar teknolojisinin tarihi çok güzel şekilde özetlenmiş.

Kilometre taşları ile bilgisayar teknolojisinin tarihi.

Çoğumuzun gün içinde birkaç defa başvurduğu Google hayatımıza 1998'de girmişti. Bilgisayarın cebe girişi ise ilk iPhone'un üretildiği 2007'de oldu.

Son bir bilgi; tarihi bir bira fabrikasının ve yel değirmenlerinin bulunduğu müze bahçesinde de keyifle zaman geçirebilirsiniz. 

👉Deutsches Technikmuseum - Ulaşım Bilgisi:
Banliyö treni (S-BAHN): S1, S2 ve S25 trenler ile gidebilirsiniz. Anhalter Bahnhof istasyonunda inip 10 dakika kadar yürümeniz gerekiyor.

Metro (U-BAHN): Müzeye metro ile ulaşım çok kolay. Müzenin yakınındaki Möckernbrücke istasyonuna U1 ve U7; Gleisdreieck istasyonuna da U1 ve U2 metroları ile ulaşabilirsiniz. Metrodan indikten sonra Trebbiner Straße 9'daki giriş kapısı, sadece 5 dakikalık yürüyüş mesafesinde.

👉Deutsches Technikmuseum - Ziyaret Bilgisi:
Müze, salı-cuma günlerinde 9:00-17:30; cumartesi-pazar 10:00-18:00 arasında açık, pazartesi günleri kapalı!

👉Deutsches Technikmuseum - Bilet Bilgisi:
Giriş bileti (tam) 8 €. 
Berlin Welcome Card için %38 indirimle 5€. 
Berlin Museum Pass ile ücretsiz!



Museum für Naturkunde (Doğa Tarihi Müzesi)



Berlin seyahatim sırasında bir pazar gününü (13 Mayıs 2018) bu güzel kentte yaşadım. Sabah erkenden yola koyuldum, günlük planımda ilk sırada Doğa Tarihi Müzesi (Museum für Naturkunde) vardı. Müze saat 10:00'da açılıyordu ve ben açılış saatinden önce Invalidenstrasse caddesindeki tarihi ve estetik müze binasının önündeydim. Günlük bütçemde bu müze için 5€ ayırmıştım (tam bilet 8€, Berlin Welcome Card ile 5€). Önce müze binasını arka fon yaparak birkaç anı fotoğrafı çektim, sonra hemen müzenin önündeki bilet ofisine gittim ve güzel bir sürprizle karşılaştım. O gün anneler günü olduğu için müzeye giriş ücretsizmiş. Müze tarafından yılda sadece bir gün uygulanan ücretsiz giriş gününe denk gelmiştim.

Berlin Doğa Tarihi Müzesi (Museum für Naturkunde) 1889'dan beri Invalidenstraße'deki binasında, Berlin Merkez Tren İstasyonu'na
(Berlin Hauptbahnhof) yürüme 10 dakika uzaklıkta) ziyaretçi kabul ediyor.

Müzeye girerken, giriş kapısının solundaki sütun üzerindeki levha dikkatimi çekti. Her ne kadar yazı Almanca olsa da, sonra ne yazdığını öğrenirim düşüncesi ile fotoğrafını çektiğim bu levhada, Alman zoolog ve fizikçi Walther Arndt'ın 1921 - 1944 yılları arasında bu binada çalıştığı yazıyor. Nazi rejimini eleştirdiği için hakkında ölüm cezası kararı verilen Arndt, 16 Haziran 1944 tarihinde Brandenburg eyaletindeki Görden cezaevinde idam edilmiş. Bu bilim insanı, yaşamına sadece eleştiri yaptığı için son verildiğinde 53 yaşındaymış ve geride yaklaşık 250 bilimsel yayın bırakmış.

Doğa Tarihi Müzesi, Berlin'in en eski müzelerinden biridir. Tarihi 1810 yılında Berlin Friedrich Wilhelm Üniversitesi'nin (sonradan adı Humboldt Üniversitesi olarak değiştirilmiş) kuruluşuna dayanıyor. Üniversite ile birlikte kurulan üç müzenin (Anatomi, Zooloji ve Mineraloji Müzeleri) zaman içinde tek çatı altında toplanması sonucunda Berlin Doğa Tarihi Müzesi oluşmuş. Günümüzde müzenin Almanya ve yaklaşık 60 ülkeden araştırma ortakları ve yılda yaklaşık 800.000 ziyaretçisi var. Müze yirmibeş milyondan fazla nesneyle, zooloji, paleontoloji ve mineraloji alanlarında en büyük Alman koleksiyonlarına ev sahipliği yapıyor.

Müze binası birbirine bağlantılı ve iç içe geçmiş salonlardan oluşan bir labirenti andırıyor (ortadaki fotoğraf). Girişten alabileceğiniz
plana bakarak yolunuzu ve sergi salonlarını kolaylıkla bulabilirsiniz.

II. Dünya Savaşı yıllarında binanın doğu kanadının tamamen yıkılmasına rağmen, koleksiyonun %75'i korunmuş. Savaş sonrasında, 16 Eylül 1945'te Berlin'deki açılan ilk müze Doğa Tarihi Müzesi olmuş. Sonraki yıllar hem binanın hem de savaş yıllarında hasar gören eserlerin onarımı ile geçmiş. Müzede son olarak 2007 yılında yapılan geliştirme çalışmaları ile dört yeni kalıcı sergi oluşturulmuş: Dinozorların Dünyası (The World of Dinosaurs), Evrim (Evolution in Action), Dünya (System Earth) ve Güneş Sistemi (The Cosmos and the Solar System).

Doğa Tarihi Müzesi özellikle iki sergisi ile ünlü. Bunlardan biri, Dünyadaki en büyük monte edilmiş (yeniden kurulmuş) dinozor fosiline ait iskelettir (bir Brachiosaurus/Giraffatitan).Diğeri ise 150 milyon yıl önce yaşamış, uçamayan kuşumsu olarak tanımlanmış en eski kuş türü olan Arkeopteriks'e (Archaeopteryx) ait fosildir. 

Archaeopteryx hakkında şurada kısa ve öz bilgi var!


Doğa Tarihi Müzesi'nin girişinde ziyaretçileri dinozor fosillerinden
yeniden kurulmuş dev iskeletler karşılıyor. Devasa kemikler, kemiklerin birbirine bağlanma şekilleri epey ilgimi çekti.

Müzenin girişindeki ana sergi salonunda bulunan Brachiosaurus örneği (sol baştaki fotoğraf), ortakadli fotoğrafta ortada olan), dünyanın en büyük monte edilmiş dinozor iskeleti (13.27 metre boyunda) olarak Guinnes Dünya Rekorları'na kaydedilmiş. Alman paleontolog Werner Janensch tarafından 1909-1913 yılları arasında Tanzanya'nın fosil zengini Tendaguru yataklarından elde edilen fosilleşmiş kemiklerden oluşuyor. 

Dinozor salonundaki bir camekanda, arazideki çalışmalar
(gerçek fosil kemikleri kullanılarak)  canlandırılmış. 

Doğada yaklaşık 4 ilâ 40 milyon biyolojik türün olduğu tahmin edilmektedir. ve bugüne kadar yaklaşık 1.8 milyon hayvan ve bitki türü bilimsel olarak tanımlanmış, kaydedilmiş ve adlandırılmıştır. Bu türlerden yaklaşık 3000'inin bulunduğu biyoçeşitlilik duvarında (The Biodiversity Wallbiyolojik türlerin nasıl ortaya çıktığı ve zaman içinde değişerek geliştiği anlatılıyor.

Su dünyasından binlerce örnek!

Müzenin mineral koleksiyonları ise Prusya Bilim Akademisi'ne (1700 yılına) dayanmaktadır. Prusyalı doğa bilimci ve kâşif Alexander von Humboldt'un koleksiyonundan parçalar da dâhil olmak üzere yaklaşık 1100 mineral türü 19. yüzyıldan kalma orijinal bir salonda sergileniyor. 

Dünyadaki minerallerin %75'ini temsil eden bir mineral koleksiyonu!
Bunlardan yaklaşık 4500'ü Mineraller Salonu'nda sergileniyor,
koleksiyonun tamamı yaklaşık 250.000 mineral çeşidini içeriyor.

Müze binasının büyük bir kısmının yenilenmesinden sonra
2007'de açılan büyük bir salonda 
evrim ilkelerini açıklanmış.
Salonun girişindeki iki iskelet konuyu özetliyor!


Türkçe karşılığı "evren" olan kosmos ve güneş sistemi etkileşimli olarak anlatılıyor. İlgili salondaki dairesel kanepeye sırt üstü uzanıp gözlerinizi sanal gökyüzüne çeviriyorsunuz ve gösteri başlıyor!


Berlin Hayvanat Bahçesi'nde 1928-1935 yılları arasında yaşarken, canlı olarak ziyaretçilere hizmet eden (!) Goril Bobby'ye öldükten sonra da rahat yok. Bobby'nin gövdesi Doğa Tarihi Müzesi'nin ilgi çeken nesnelerinden biri.

Müzedeki camekanlarda, müzede sergilenen nesnelerin
nasıl hazırlandığını anlatan bölümler de var.

Sağ baştaki fotoğrafta görülen sinek modelinin nasıl hazırlandığını
gösteren bölüm de ilgi çekiciydi. 

Sinek modelinin hazırlanmasında kullanılan malzemelerin
sergilendiği camekanda, Alfred Keller tarafından 1932 yılında
model hazırlanırken çekilmiş videoyu izleyebiliyorsunuz.

"Güney Amerika müzeye giriyor!" ARAAA!

Berlin Doğa Tarihi Müzesi'nde şimdiye kadar anlattığım kalıcı sergilerin yanı sıra, zaman zaman süreli sergiler de oluyor. Benim ziyaret ettiğim sırada böyle bir sergi vardı. "Güney Amerika müzeye giriyor!" başlığı ile açılmış olan sergide konu Güney Amerika papağanlarıydı. Tarım alanlarının genişletilmesi nedeniyle ormanlık alanların giderek azalması sonucunda doğal yaşam alanlarını kaybetme ve bunun sonunda türün sonun gelmesi tehlikesine dikkat çekmek amacıyla açılan sergi 18 Kasım 2018'e kadar Berlin Doğa Tarihi Müzesi'nde ziyaret edilebilir.

Ara, 1799 yılında Fransız doğa bilimci Bernard Germain de Lacépède tarafından tanımlanmış olan bir Güney Amerika papağan türü.

Sergi afişinde ve salonda sıklıkla karşıma çıkan Ara sözcüğünün kökenini ve anlamını Berlin'den döndükten sonra araştırdım. Buldukları paylaşmak istiyorum.

Ara; Güney Amerika'nın da dâhil olduğu, dünyanın sekiz karasal ekolojik bölgesinden biri olan Neotropik alanda yaşayan ve artık soyu tükenmekte olan bir papağan türü. Sözcüğün kökeni Güney Amerika'da en çok bilinen dil gruplarından biri olan Tupi dilinden geliyor. Brezilya'nın geniş bir bölgesinde kullanılmış olan ve artık nesli tükenen dillerden Tupi dilinde ara sözcüğü "üç renkli" anlamında kullanılıyor, ayrıca papağanların ciyaklama sesini de andırıyor (onomatopoeic word*) Günümüzde pek çok dilde (örneğin Fransızca ve Almancada) "ara" sözcüğü Güney Amerika papağanını ifade ediyor. Ülkemizde de böyle!
*Onomatopoeia: Yansıma veya yansıma ses, doğadaki seslerin bir nesne, olay veya durum ile bağdaştırılmasına denir. Sesleri tasvir etmeye yarar.


Sergi, ziyaretçileri düşünmeye sevk ediyor:
İnsanların gündelik yaşamları sonucunda ortaya çıkan egzotik kuşlara
yönelik tehdit ve biyoçeşitlilik kaybı nasıl oluyor?
Olumlu bir etki yaratmak için neler yapabiliriz?

Ara papağan türü Güney Amerika kültürüne derinden kök salmış ve renkli tüyleri nedeniyle İnka, Aztek ve Nazca kültürü tarafından kutsanmıştır. Bugün bile, birçok yerli grup kültüründe önemli rol oynuyorlar. Kaçak avlanma ve habitatların yok edilmesi birçok Güney Amerika papağan türünü ciddi şekilde tehdit ediyor.

Sergideki en etkili nesne (soldaki fotoğraf)!


👉Museum für Naturkunde (Doğa Tarihi Müzesi) - Ulaşım Bilgisi:
Banliyö treni (S-BAHN): S5 ve S7 trenler ile gidebilirsiniz. Merkez Tren İstasyonu'nda (Berlin Hauptbanhhof) istasyonunda inip 10 dakika kadar yürümeniz gerekiyor.

Metro (U-BAHN): U6 metrosu ile, Naturkundemuseum durağında inmelisiniz. Müze birkaç adım ileride.

Tramvay: M5, M8, M10 ve M12 ile, Naturkundemuseum durağında inmelisiniz. Müze sadece 200 metre uzakta.

👉Museum für Naturkunde (Doğa Tarihi Müzesi) - Ziyaret Bilgisi:
Müze, salı-cuma günlerinde 9:30-18:00; cumartesi-pazar 10:00-18:00 arasında açık, pazartesi günleri kapalı!

👉Museum für Naturkunde (Doğa Tarihi Müzesi) - Bilet Bilgisi:
Giriş bileti (tam) 8 €. 
Berlin Welcome Card için %38 indirimle 5€. 
Berlin Museum Pass ile ücretsiz!



Topographie des Terrors (Terörün Topoğrafyası)


Önce kısaca "topoğrafya" sözcüğünü tanımlayarak Berlin Müzeleri başlıklı yazımın son bölümüne başlamak istiyorum. Topoğrafya; bir arazi yüzeyinin doğal ve yapay ayrıntılarının bir araya getirdiği şekil.

Berlin'deki Terörün Topoğrafyası (Topographie des Terrors) bilinen müze tanımına pek uymayan bir yer; bir tür hafıza, hatırlama ve anma merkezi. 

Almanya'da 1933 - 1945 yılları arasında hüküm süren Nazi rejimi sırasında,  Güvenlik Polisi (Sicherheitspolizei), Koruyucu Takım (Schutzstaffel; SS), Güvenlik Servisi (Sicherheitsdienst; SD), Hareket Birlikleri (Einsatzgruppen), Reich Güvenlik Merkez Ofisi (Reichssicherheitshauptamt; RSHA)  ve Gestapo gibi terör kurumlarının yönetim merkezlerinin bulunduğu alanda bugün, Terörün Topoğrafyası adlı, Almanya'nın yakın tarihi ile yüzleştiği hatırlama ve hafıza merkezi var.

Açık ve kapalı sergi alanlarından oluşan bu müzenin bulunduğu alan, 1930'lu ve 40'lı yıllarda Nazi terörünün yönetildiği, Nazi rejimine karşı olanların toplanarak işkence yapıldığı ve zindanlarda tutulduğu alan.

Terörün Topoğrafyası (Topographie des Terrors) Niederkirchnerstraße 8 adresinde. Benim bir öğleden sonra yaptığım turu önerebilirim; Jandarma Meydanı'ndan (Gendarmenmarkt) başlayıp, Checkpoint Charlie'ye uğrayıp, sonra Terörün Topoğrafyası'na geçebilir, buradan da turun son
durağı olarak Potsdamer Platz'a gidebilirsiniz.
Yaklaşık 80 yıl önce sadece Almanya'da değil, Avrupa'nın büyük bir bölümünde esen Nazi terörünü ve insanlığa yapılan zulmü hatırlama ve belgeleme merkezi olarak düzenlenmiş olan Terörün Topoğrafyası (Topographie des Terrors) Berlin'de en çok ziyaret edilen yerlerden biridir.


II. Dünya Savaşı'nın ardından yaşanan yüzleşme yıllarında, alanda yapılan kazılarda toprak altındaki işkence yerleri ve zindanlar ortaya çıkarılmış.
O yıllara ait bina yıkıntılarından parçaları da sergi alanında görmek mümkün (soldaki fotoğraf). Açık sergi, günümüzde hâlâ (olduğu gibi) ayakta duran Berlin Duvarı'nın bir bölümünün hemen kıyısında (ortadaki fotoğraf).

Nazi terörünün yönetildiği binaların neredeyse tamamı, II. Dünya Savaşı'nın sonlarına doğru (1945'in başlarında) Müttefik kuvvetlerin hava bombardımanı ile tahrip edilmiş ve geriye kalan harabeye dönmüş binalar savaştan sonra yıkılmış. Savaş sonrasındaki bölünmüş Almanya yıllarında Amerikan ve Sovyet bölgeleri arasındaki sınır bugünkü Niederkirchnerstrasse boyunca uzanıyormuş. Hatta Terörün Topoğrafyası'nın olduğu alanın sınırında Berlin Duvarı'nın bir bölümü bugün hâlâ (olduğu gibi) ayakta duruyor.


Almanya'da "seçimle" iş başına gelen Adolf Hitler'in 30 Ocak 1933'te Alman şansölyesi ilan edilmesiyle demokrasi ortadan kaldırıldı. Sergi, Nazilerin iktidara geldiği 1933 yılına ait belge ve fotoğraflarla başlıyor.

Gülümseyerek, yakılmak, yok edilmek için toplanan kitaplar;
ne kadar acı bir fotoğraf!

Savaş sonrasında Nazi geçmişi yok edilmek istenircesine, yukarıda anlattığım alandaki binalardan kalan bölümler yıkılmış ve alan bir süre için şehrin hafriyat alanı olarak kullanılmış. Almanya'da 1960'lı yıllarda başlayan Nazi yargılanmaları ile bir toplum yakın tarihi ile yüzleşmeye başlamış, 1980'li yıllarda söz konusu alanın bir hatıra, hafıza ve hatırlatma alanı olarak düzenlenmesi düşüncesi ortaya çıkmış. Girişimler sonuçsuz kalınca, aralarında Gestapo tarafından işkence yapılan insanların da olduğu bir grup alanda protesto amaçlı kazı yapmaya başlamış. Burada ilk olarak 1987'de, alanın karanlık ve utanç dolu geçmişi ile ilgili bir sergi düzenlenmiş. Uzun uğraşlar sonucunda 2010 yılında bugünkü hali ile Terörün Topoğrafyası açılmış. 


Sergideki fotoğraf ve belgeler Nazi rejiminin yarattığı korkunç tabloyu ortaya seriyor ve insanları düşünmeye, anmaya ve hatırlamaya zorluyor.


Almanya'nın demokrasiden diktatörlüğe geçişi; 1932/33.


Geçtiğimiz yıl yaklaşık 1.300.000 kişinin ziyaret ettiği
Terörün Topoğrafyası'na giriş ücretsiz!

Açık ve kapalı alanlardaki sergiler ve bina içindeki dokümantasyon merkezi yaşanan dehşeti hatırlatırken, bunların tekrarlanmamasını amaç edinmiş. Almanya'daki okullardan hemen her gün, her yaştan öğrencinin salonlarını doldurduğu kapalı alanda Alman çocuklar ve gençler yakın tarihlerindeki acılarla tanışıyor. Amaç sadece geçmişi hatırla(t)mak değil, geleceği de düşünmek ve sorgulamak.


Ziyaretim sırasında kapalı sergi alanında çok sayıda Alman öğrenci gördüm. 

Bir duvar boyunca çok sayıda kart var. Bunlar yıllar önce bu alanda
(ve başka yerlerde) Nazi terörünün işlemesini sağlayan Gestapo ajanlarına
ait bilgi kartları. Üzerlerinde ajanlara ait bilgiler, görevleri ve görev yerleri yazıyor. Kartlardan bazıları öne çıkmış durumda. Bunlar, Nürnberg'de
kurulan uluslararası mahkemede yargılanan Gestapo üyelerinden ceza alan birkaçına ait. Oysa o dönem belki yüzlerce yönetici ve binlerce işkenceci
ajan ve polis sözde görev yapmıştı.


İnsan, gezegendeki en kötü ve acımasız yaratık!

Sergilenen fotoğraflardan...


👉Topographie des Terros (Terörün Topoğrafyası) - Ulaşım Bilgisi:
Banliyö treni (S-BAHN): S1 ve S2 hatlarını kullanıp, Anhalter istasyonunda inip, 500 m kadar yürümelisiniz.

Metro (U-BAHN): U2 metrosu ile, Potsdamer Platz istasyonunda inmelisiniz. Müze 650 m ileride.

👉Topographie des Terros (Terörün Topoğrafyası) - Ziyaret Bilgisi:
Müze, her gün 10:00 - 20:00 arasında açık.

👉Topographie des Terros (Terörün Topoğrafyası) - Bilet Bilgisi:
Giriş ücretsiz!


Berlin, sadece müzelerini gezmek için haftaların yetmeyeceği, çok güzel bir dünya kenti. Ben onlarca müze içinden bunları seçtim, gezdim, dünya gözü ile gördüm. Dilerim yazıyı okurken keyif almış ve yeni bilgiler edinmişsinizdir.

Gelecek ay Berlin Gezi Rehberi başlıklı yazımı hazırlayıp paylaşacağım, yine beklerim!


Sümer Özvatan
Temmuz 2018




Roma Gezi Yazısı 
















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder