Yazı içindeki tüm fotoğrafları, üstlerine tıklayarak büyük boyutlu olarak görebilirsiniz!
Merhaba!
Nisan 2017'de Amsterdam'a yaptığım seyahatimle ilgili diğer yazılarıma aşağıdaki yazı başlıklarını tıklayarak ulaşabilirsiniz!
Amsterdam'ın karaağaçları
Amsterdam
Amsterdam Müzeleri
Sırada Amsterdam sokaklarında gezerken gördüklerim var.
Amsterdam'ın karaağaçları
Amsterdam
Amsterdam Müzeleri
Sırada Amsterdam sokaklarında gezerken gördüklerim var.
Bol fotoğraflı yazı başlıyor! |
KANALLAR, KÖPRÜLER...
Bir gezgin Amsterdam sokaklarında gezerken, en çok ne görür? Evet, birbirine
yüzlerce köprü ile bağlanmış, toplam uzunluğu 100 km'yi aşan, onlarca
kanal (tam 165 tane!) görür.
Şehirde bu kadar çok kanal olunca doğal olarak Amsterdam, yaklaşık 2500 köprü ile dünyanın en çok köprüye sahip olan kenti durumundadır ve bunlardan 500'e yakını kent merkezindedir. Her ne kadar Venedik köprüler ve kanallar kenti olarak bilinse de, Venedik kent merkezindeki köprü sayısı 400'dür! Yani, Amsterdam için kullanılan "Kuzeyin Venedik'i" ifadesi ile bu güzel kente haksızlık mı yapılıyor dersiniz!
Şehirde bu kadar çok kanal olunca doğal olarak Amsterdam, yaklaşık 2500 köprü ile dünyanın en çok köprüye sahip olan kenti durumundadır ve bunlardan 500'e yakını kent merkezindedir. Her ne kadar Venedik köprüler ve kanallar kenti olarak bilinse de, Venedik kent merkezindeki köprü sayısı 400'dür! Yani, Amsterdam için kullanılan "Kuzeyin Venedik'i" ifadesi ile bu güzel kente haksızlık mı yapılıyor dersiniz!
Bol fotoğraflı bu yazıya Amsterdam'da çektiğim kanal
fotoğrafları ile başlamak için yaptığım girizgâhın ardından fotoğraflar
ve fotoğraf altı yazıları ile devam ediyorum.
Amsterdam'da yapılması gerekenlerden biri kanal turuna katılmak. Yürüyerek gezdiğiniz kanalları ve kanalların çevrelerindeki yaşamı farklı bir açıdan, suyun içinden görmek çok keyifli oluyor. Kanal turu için şehirde çok sayıda seçenek var. Ben Amsterdam Kart ile anlaşması olan Blue Boat firmasını tercih ettim. Bütün gün yürüyerek gezdiğim Amsterdam sokakları beni epey yormuştu. Akşam 75 dakikalık kanal turu keyfi müthiş iyi gelmişti. Amsterdam Kart ile ücretsiz olan turda Türkçe sesli rehber de var!
Kanalların kenarlarındaki korkuluklar ile bisikletler çoğu yerde birbirine karışmış gibi. |
Kanal çevrelerindeki bisiklet yolları sürekli bir hareketliliğe sahip. |
Amsterdam
kent merkezini çevreleyen kanal kemeri 17. yy'da yapılmış. Kanalların çevresindeki karaağaçlar kanallara ayrı bir güzellik katıyor. |
Kanal
kıyılarının mimari süsleri Amsterdam evleri (solda); Prinsen ve Lijnbaans kanalları arasında bağlantı kanalı olan, benim en çok sevdiğim kanal Spiegelgracht (sağda). |
Amsterdam denince aklıma ilk gelenler; kanallar, köprüler, bisikletler ve karaağaçlar! |
Amsterdam
kent merkezindeki kanal halkasını oluşturan kanallar 2010 yılında UNESCO dünya mirası listesine dâhil edilmiş. |
Mavi
Köprü (Blauwbrug) üzerinde sağdaki fotoğrafı çektikten sonra, Amsterdam'da bir bisikletin zilini çaldım! |
Sağdaki fotoğrafta gönüllü çocuklardan oluşan bir ekip kanallarda temizlik yapıyor. |
Solda "askıda bisiklet"; sağda ise Amsterdam'daki yaklaşık 3000 yüzer evden birkaçı. |
Amsterdam'da yapılması gerekenlerden biri kanal turuna katılmak. Yürüyerek gezdiğiniz kanalları ve kanalların çevrelerindeki yaşamı farklı bir açıdan, suyun içinden görmek çok keyifli oluyor. Kanal turu için şehirde çok sayıda seçenek var. Ben Amsterdam Kart ile anlaşması olan Blue Boat firmasını tercih ettim. Bütün gün yürüyerek gezdiğim Amsterdam sokakları beni epey yormuştu. Akşam 75 dakikalık kanal turu keyfi müthiş iyi gelmişti. Amsterdam Kart ile ücretsiz olan turda Türkçe sesli rehber de var!
Amsterdam kanallarını yaşamanın en keyifli yolu; kanal turu! |
AMSTERDAM MİMARİSİ...
Yukarıda bahsettiğim kanallarda inşa edilmiş tuğla
cepheli, çoğunluğu dört katlı, birbirinden estetik binalar Amsterdam'a büyük
bir görsel değer katıyor. Amsterdam mimarisi, kent kimliğinin ve karakterinin
çok önemli bir parçası. Sokaklarda veya kanal kenarlarında yürürken, sanki bir
sanat galerisinde sergilenen tablolara bakar gibi binalara baktım, durdum.
Bazen durdum ve uzun uzun seyrettim bir binayı, bazen de bir binanın duvarına dokundum; muhteşem anlardı.
Söz Begijnhof'a gelmişken burası ile ilgili bir parça bilgi vermek istiyorum. Begijnhof, Amsterdam'ın en güzel evlerinden bazılarına ve tabii ki en eski evine ev sahipliği yapan, huzurlu bir avlu. Kentin küçük ve keyifli meydanlarından biri olan Spui'ye birkaç adım mesafedeki avluya, tarihi bir kemerden oluşan kapıdan geçiş yapılıyor. İlk bakışta bulmanız zor olabilir, çevredeki insanların da çoğu burayı bilmiyor. Önceden hazırlık yapmış olursanız bulmakta zorluk yaşamazsınız. Amsterdam'da bence mutlaka gidilmesi, görülmesi gereken yerlerden biri.
Sol başta görünen Amsterdam'ın en eski evi (Het Houten Huis; Ahşap Ev) 1420 yılına tarihleniyor. Evin bulunduğu Begijnhof adlı avludaki diğer evler de birbirinden güzel. |
Söz Begijnhof'a gelmişken burası ile ilgili bir parça bilgi vermek istiyorum. Begijnhof, Amsterdam'ın en güzel evlerinden bazılarına ve tabii ki en eski evine ev sahipliği yapan, huzurlu bir avlu. Kentin küçük ve keyifli meydanlarından biri olan Spui'ye birkaç adım mesafedeki avluya, tarihi bir kemerden oluşan kapıdan geçiş yapılıyor. İlk bakışta bulmanız zor olabilir, çevredeki insanların da çoğu burayı bilmiyor. Önceden hazırlık yapmış olursanız bulmakta zorluk yaşamazsınız. Amsterdam'da bence mutlaka gidilmesi, görülmesi gereken yerlerden biri.
Begijnhof'un girişi. |
|
Amsterdam
sokaklarında gezerken binalardaki detayları ve pencerelerdeki yansımaları kaçırmayın! |
Amsterdam binaları; kentin içine serpilmiş birer tablo gibiler! |
Rijks
Müzesi'nin ana girişinin olduğu Stadhouderskade Caddesi'nde yürürken soldan birinci ve ikinci fotoğraftaki güzel binaları görebilirsiniz. |
Karaağaçların
ardına saklanmış bir Amsterdam evi solda ve birbirine omuz vererek zamana direnen binalar sağda. |
BİSİKLET DOSTU ŞEHİR...
Dünyanın bisiklet dostu şehirleri arasında her zaman
ilk sıralarda yer alan Amsterdam (2015 yılı sıralamasında 2., 2017'de ise 3.
sırada) toplam 767 km'lik özel bisiklet yollarına (Amsterdam Bicycle Network /
Amsterdam Bisiklet Ağı) sahip. Bunun 275 km'si, iki yönlü (gidiş ve geliş)
bisiklet yolu. Kentte 216000 otomobil varken, bisiklet sayısı yaklaşık
900000 (kentte yaşayan nüfustan daha çok)!
Hollanda'da
üretilen bisikletler onlarca yıl kullanılabilecek kadar sağlam oluyor ve bisikletlerde genellikle geri pedal fren sistemi kullanılıyor. |
Amsterdam'da doğan çocuklar henüz yürümeye başlamadan önce ebeveynlerinin bisikletlerinin pusetlerinde bisikletli yaşamla tanışıyorlar. Bazı bisikletlerde birden fazla çocuk taşıyabilecek şekilde oturma yerleri gördüğünüzde şaşırmayın! Çocuklar büyüdükçe kendi bisikletlerini kullanmaya başlıyor. Otomobil kullanma ehliyeti almak için yasal yaş sınırı 18 olunca, bisiklet 18 yaşından küçük gençler için bir anlamda trafik içinde özgürlük anlamına geliyor.
Amsterdam'da
gün içinde yapılan şehir içi yolculukların yaklaşık %70'i bisikletlerle gerçekleştiriliyor ve ortalama olarak günde (toplam) 2000000 km bisiklet yolculuğu yapılıyor. |
Amsterdam, yaşı 12'den büyük olanların yaklaşık %58'inin her gün bisiklet kullandığı bir kent. Amsterdam'da bisiklet kiralama şirketi sayısı 29, güvenlikli bisiklet garajı sayısı 25 ve bisiklet satışı yapan mağaza sayısı ise 140!
Amsterdam'da gezerken dalgınlıkla bisiklet yolunda
yürürseniz ya da bulunursanız, bisiklet kullanıcılarını yoğun tepkisine maruz
kalabilirsiniz, aman dikkat!
AMSTERDAM SOKAKLARINDAN...
Her şehrin kalbinin attığı, önemli bulvar ve
caddelerin kesiştiği bir merkezi vardır; şehir adeta oraya doğru akar. Amsterdam
için bu meydanın adı Dam. Adını Amstel nehrinin önüne (13 yy'da deniz
sularının şehri basmasını engellemek için) kurulmuş setten alan
meydan (Flemenkçe'deki "dam" sözcüğünün anlamı; bent, set, baraj) Amsterdam'ın
24 saat yaşadığı ve yaşandığı yer.
Meydanın neredeyse tam ortasına cıvıl cıvıl bir
lunapark kondurmuşlar. Ben sakinlikten yana olduğumdan pek sevmedim ama ne
zaman geçsem epey rağbet olduğunu gözlemledim. Lunaparkın tam karşısında ulusal
anıt var; Amsterdam's National Monument (Flemenkçe'de
Nationaal Monument op de Dam; Dam Ulusal Anıtı). İkinci Dünya Savaşı'nda
ölen Hollandalıların anısına yapılmış olan anıtın yüksekliği 22 metre.
Hollanda kraliçesi Juliana tarafından 4 Mayıs 1956'da açılışı yapılmış olan anıt,
her yıl mayıs ayında savaşta ölenler için yapılan anma töreninde merkez
durumunda.
Dam Meydanı'ndaki Ulusal Anıt'ın kaidesinde savaşı, direnişi ve sonuçta elde edilen barışı temsil eden figürler var. Anıtın karşısında ise devasa bir dönme dolap dönmekte! |
Amsterdam'daki iki önemli cadde (Rokin ve
Damrak) Dam Meydanı'nda birleşiyor. Singel kanalının Amstel nehrine
yakın ucundan başlayan Rokin Caddesi bayrağı Dam
Meydanı'nda Damrak Caddesi'ne teslim ediyor. Damrak'ın sonunda
merkez tren istasyonu (Amsterdam Centraal) var. Bu iki cadde
boyunca yürümek keyifli.
Ulusal Anıt'ı sağınıza alıp Damrak'da yürürseniz ilk
olarak sağdaki büyük yapı dikkatinizi çekecektir. Mimari tarihi 1870'e
uzanan De Bijenkorf Amsterdam'ın önemli alışveriş
merkezlerinden biri. Söz alışverişe gelmişken Amsterdam'daki bir başka önemli
alışveriş merkezi olan Magna Plaza'dan da kısaca bahsetmek
istiyorum. Dam Meydanı'ndaki Kraliyet Sarayı'nın (Koninklijk Paleis) hemen arkasında, Nieuwezijds
Voorburgwal Caddesi'nde bulunan Magna Plaza, özellikle giyim ve moda alışverişi için tercih
ediliyor.
Damrak Caddesi'ne geri dönüp yürümeye devam
ettiğinizde, sağ tarafta yüz yıllık geçmişi ile eski borsa binasını görürsünüz.
Bina günümüzde Beurs Van Berlage adıyla, kültür ve sanat
faaliyetleri başta olmak üzere çok sayıda etkinliğin yapıldığı bir merkez.
Buranın tam karşısında ise dünyadaki en ilginç müzelerden biri olan Body Worlds var. Bu müzeden Amsterdam Müzeleri konulu yazımda bahsettiğimi hatırlatıp Amsterdam
sokaklarındaki yürüyüşüme devam ediyorum.
Dam Meydanı yakındaki önemli yerler; Magna Plaza, De Bijenkor ve Beurs Van Berlage. |
Dam
Meydanı'ndaki, arkasına Kraliyet Sarayı'nı almış lunapark (solda); Amsterdam'ın
asla uyumayan yerlerinden biri olan Nieuwmarkt'ın ortasındaki, tarihi 1488'e
dayanan ve günümüzde restoran-kafe olarak kullanılan In De Waag. |
Prinsengracht
kanalı yakınında, 1619-1631
yılları arasına yapılmış olan Amsterdam'ın en büyük kilisesi olan Westerkerk var. Kilisenin hemen bitişiğinde ise 1638 yılında yapılmış, Amsterdam'daki üç önemli kuleden biri (fotoğraflarda görünen) yükseliyor; Westertoren |
Amsterdam'ın iki önemli kilisesi; De NieuweKerk (solda), Red Light bölgesine komşu olan De Oude Kerk (sağda), De Oude Kerk'in kulesi (ortada). |
Amsterdam
sokaklarından... Sol baştaki fotoğrafta şehir merkezindeki halen çalışır durumda olan tek yel değirmeni görünüyor. Tarihi 1725 yılına dayanan ve eskiden un değirmeni olarak kullanılan De Gooyer'in yanında keyifli bir bira mekanı olan Brouwerij't IJ var. |
Amsterdam'ın
küçük ve hareketli meydanlarından biri olan Koningsplein, 1862'de kurulmuş ünlü çiçek pazarının (Bloemenmarkt) başlangıç noktasında (solda); eşcinselliğinden dolayı eziyet görmüş gey ve lezbiyenlerin anısına 1987 yılında açılmış olan anıt (Homomonument) ise Keizersgracht kanalının kenarında (sağda). |
BENCE UĞRAYIN!
Yurt dışı gezilerimde kısıtlı zamanım olmasına rağmen, hayvanat bahçelerine şöyle bir uğruyorum. Tamam, bu güzel canlılar hayvanat
bahçelerinde bir tür esaret altında yaşıyorlar, buna katılıyorum. Bununla
birlikte buralara uğramayı, farklı canlı türlerini görmeyi istiyorum. Pek çok
Avrupa kentindeki hayvanat bahçesinde hayvanların neredeyse doğal ortamda
yaşamlarını sürdürmelerine yönelik düzenlemeler yapılmış. Viyana'da, Schönbrunn
Sarayı'nın yanındaki hayvanat bahçesinde Kasım 2011'de saatlerce gezmiş ve
hayran kalmıştım. Neyse, yaşam tercihlerden oluşuyor!
Amsterdam'daki hayvanat bahçesi Artis gerek canlı çeşitliği, gerek hayvanların bulundukları ortamlar ve gerekse bahçe düzenlemesi ile gerçekten kayda değer. |
Amsterdam
Kart ile girişin ücretsiz olduğu Artis'de (özellikle çocuklu bir
aileyseniz) keyifli zaman geçireceğinizi garanti edebilirim. |
Artis'in muhteşem bahçe düzenlemesinde, şu bankta saatlerce oturabilmeyi isterdim! |
Mikropların sevimli bir dünyası var desem ne dersiniz!
Artis'in hemen yanındaki Micropia kapısından girenleri gerçekten çok
farklı bir dünyaya götürüyor. Mikroplarla ilgili bilgileri insanlarla paylaşma
düşüncesinden ortaya çıkmış olan Micropia'ya müze desem müze değil, bence bir
tür laboratuvar. Burada, gezegenimizdeki tüm canlı varlıkların yaklaşık 2/3'ünü
oluşturan mikroplara ve mikroorganizmalara ayrılmış bir başka dünya var. Ekim
2014'te 10 milyon EURO maliyetle açılmış olan Micropia'ya Amsterdam Kart ile
ücretsiz giriş yapabilirsiniz.
Micropia;
çocuklar, gençler ve özellikle biyoloji bilimi ile ilgilenenler için Amsterdam'da mutlaka gidilmesi yerlerden biri. |
Sanırım hemen her insan geçmişe, geride kalan yıllara
özlem duyar. Hele de günümüz dünyasında! Utrechtsestraat 52-60'da
1955'den bu yana hizmet veren ve âdeta bir tür müzik arşivi/kütüphanesi
niteliğindeki Concerto, Amsterdam seyahatim
öncesinde "mutlaka uğra!" notu ile gezi planıma
dâhil ettiğim yerlerdendi. Tüm müzik türlerinden eski ve yeni plak, CD ve
DVD'yi bulabileceğiniz, alışveriş yaparken dilediğiniz plağı takıp
dinleyebileceğiniz pikapların olduğu harika bir ortam burada sizi bekliyor.
Amstel nehri ile Prinsen, Keizers ve Reguliers kanallarının ortasındaki adada yer alan Concerto'da zamanın içinde kaybolabilir, saatlerce keyifli vakit geçirebilirsiniz. Concerto'da gezerken mola vermek isterseniz, zaman zaman canlı etkinliklerin de gerçekleştirildiği bir de keyifli kafesi olduğunu hatırlatmak isterim.
Concerto'daki tezgâhlarda Türkçe müzik ürünleri gördüğünüzde şaşırmayın! |
DETAYLARA DİKKAT!
Amsterdam sokaklarında dolaşırken, her an karşınıza
ilgi çekici bir görüntü çıkıyor; dikkatli olmakta, algı sistemini en üst
düzeyde açmakta ve bakarken görmeye özen göstermekte fayda
var. İşte benim Amsterdam sokaklarında gezerken gördüklerimden bazıları...
Alttaki kolajda en sağdaki fotoğraf, Amsterdam'daki
bir prezervatif/kondom satış mağazası olan Condomerie'nin (Warmoesstraat 141) vitrinine
ait. Yazının son bölümündeki tabela fotoğraflarımdan oluşan kolajda çok sevimli
bir de tabelası var, iyi bakın!
Sadece bakmayın, bakarken görün ve kentlerde saklı detayları kaçırmayın! |
Amsterdam sokaklarında gezerken gözüme ilginç görünenler... |
Ah bu
zaman; hiçbir şeye yetmiyor! Yurt dışı gezilerimde daha çok zamanımın olmasını ve günlerce sadece gittiğim kentte yaşayan insanları gözlemlemeyi çok istiyorum ama, işte olduğu kadar! |
Kentleri güzelleştiren, kent kimliğinin oluşmasına katkı sağlayan heykeller... |
Amsterdam
sokaklarında hızlıca "ihtiyaç gidermek" için kullanılan ve yakınından geçerken dahi etrafa berbat bir koku yayan tuvaletler! |
Estetik, keyifli ve yaratıcı; her biri ayrı bir tablo gibi tabelalar... |
AMSTERDAM'DA YEME-İÇME ÖNERİLERİ...
Yazımın son bölümünde Amsterdam sokaklarında gezerken
bazen bir kahve veya bira içmek, bazen de açlığımı gidermek için mola verdiğim
yerlerden bahsetmek istiyorum. Baştan şunu belirtmeliyim; burada sözünü
edeceğim yerleri Amsterdam'a gitmeden önce epey araştırarak gezi planıma dâhil
etmiştim. Ön hazırlığımı iyi yaptığımı bu yerlerde geçirdiğim kısıtlı ama
keyifli sürelerde anladım. Mekân bilgileri ve notlar fotoğraf altı yazılarda!
Amsterdam'a gitmeden önce ilk gün akşam yemeği
için Bier Fabriek'i gözüme kestirmiştim. Dam
Meydanı'na yaklaşık 500 m uzaklıkta, Nes 67'de yer alan Bier Fabriek son derece
keyifli bir ortama sahip. Gittiğinizde yer bulamama sorunu yaşamak
istemiyorsanız benim gibi öncesinde internet üzerinden rezervasyon
yaptırabilirsiniz. Bana ayrılan masaya oturdum ve içerideki atmosferin keyfini
masamın üzerine serpiştirilmiş yer fıstıklarını (aman kabuklar yere
dökülmesin!) gerginliği olmadan rahatça atıştırmaya başladım. Bier Fabriek
tavuk barbeküsü ile ünlü olunca ben de siparişimi fazla düşünmeden verdim. Bira
tercihimi alkol oranı %5,6 olan Rosso'dan yana yaptım.
Amsterdam'da fazladan bir günüm olsaydı sallana
sallana gezecek ve ilginç bir tur yapacaktım; "daha fazla
bira" anlamındaki Morebeer Tour'a katılacaktım. Amsterdam'daki dört
bira mekânı aralarında anlaşmış; aynı gün içinde sırası ile dört bara gidip en
az birer bira içerseniz, son durak olan Craft&Draft'ta bir adet tişört sizi bekliyor!
Yurt dışı gezilerimde zaman kısıtlı olduğundan öğle
yemeklerini ya gezerken ayak üstü atıştırma şeklinde geçiştiriyorum ya da Prag Kalesi'ni gezerken yaptığım
gibi çorba molası veriyorum. Genellikle domates çorbasını tercih ettiğim bu
kısa molalar dinlenmek için de fırsat oluyor. Amsterdam'daki çorba molasını
konumu muhteşem olan Cafe de Jaren'de verdim. Kloveniersburgwal kanalının Amstel nehri
ile kesiştiği noktada Nieuwe
Doelenstraat 20-22adresinde bulunan
Cafe de Jaren'in Amstel manzaralı harika bir terası var. Mutlaka uğrayın
diyorum ve müessesenin ilginç uygulamasını da buraya not düşüyorum; bodrum
katındaki tuvalet ücretli!
Yoğun kıvamlı domates çorbası ve nefis ekmek; öğle molası için bana göre yeterli! |
Amsterdam Müzeleri başlıklı yazımda Ulusal Denizcilik Müzesi'nden (Scheepvaartmuseum) bahsederken "müzede
bir de keyifli atmosferi ve güler yüzlü personeli ile hizmet veren restoran
var" demiştim. Aşağıdaki fotoğraflar burada verdiğim moladan.
Ulusal
Denizcilik Müzesi'nin (Scheepvaartmuseum) restoranında elmalı pasta ve hazırlığını bizzat yaptığım çay ile keyifli bir dinlenme molası yaşamıştım. |
Amsterdam'a gitmeden önce televizyon kanallarının birinde tesadüfen rastladığım
bir programda bitterballen adındaki bir lezzetle tanışmış ve gezi planıma not
etmiştim. Dışı ekmek kırıntıları ile kaplanmış gevrek bir tabaka, içi ağız
yakan türden (kıyılmış sığır etinden oluşan) sıcak bir sihirli top ve yanında
Amsterdam'a adını veren nehirin adı ile üretilen ünlü Amsterdam birası Amstel
ile benim mola mekânım bu defa Cafe Hoppe oldu.
Dile kolay! Café Hoppe, 1670'den beri Amsterdam'ın küçük ve keyifli meydanlarından biri olan Spui'de (No: 18 - 20) bulunuyor. |
Adını birlikte servis edildiği bitki aromalı
likörlerden alan bitterballen, yıllar önce artık et yemeklerini değerlendirmek düşüncesi ile ortaya çıkmış. |
Singelgracht kanalının hemen kenarında, Blue Boat kanal tur firmasının
iskelesinin karşısında (Max Euweplein
73) adresinde yer
alan Aran Irish Pub, nefis aroması ve yumuşak içimli
beyaz birası ile Amsterdam anılarımda yer etti.
Sıra güler yüzlü çalışanları, gerek içerideki insanı
eskiye götüren dekoru, gerekse gün boyu güneş alan önündeki geniş oturma alanı
ile Café Fonteyn var. Amsterdam'da yolunuz
mutlaka Nieuwmarkt'a düşecektir, bu güzel mekânda keyifli bir mola
vermenizi öneriyorum. Benim ruhum eskilerde gezmeyi sevdiğinden içeride oturdum
ve kâh kafenin dekorasyonunu kâh pencereden dışarıyı seyrederek lattemi içtim.
Siz dilerseniz meyve suyu, şarap ya da bira tercih edebilir, hatta bir şeyler
de yiyebilirsiniz.
Café
Fonteyn; içinde
kendine özgü bir huzur, dışında ise çevredeki hareketliliğin verdiği enerji var! |
Size şimdi Amsterdam'da bir yürüyüş rotası önereceğim.
Yürüyerek ya da tramvayla merkez tren garına gidin (daha güzel bu garda trenden
inin!), gar binasını sol arkanıza alın ve yürümeye başlayın. Az ileride
karşınıza önce halk kütüphanesi OBA çıkacak, sonrasında
da NEMO (Bilim Müzesi) sizi bekliyor! Bu iki yerle ilgili
notlarımı Amsterdam Müzeleri yazımda bulabilirsiniz! Bu yürüyüş sırasında
keyifli bir kahve molası için Coffee Company uygun nokta, Amstelstraat 5'teki bu
kahve dünyasını kaçırmayın!
Amsterdam biralarını tatmaya devam ediyorum. Sırada
1999'dan bu yana bira üretimi yapan, 2015 yılında "Kuzey
Hollanda'nın En İyi Şirketi" unvanını almış olan Texel ve sanırım Amsterdam'da bu biranın en keyifle
yudumlanacağı yer var; De Haven van Texel (Texel Limanı).
Yazının ortalarında Amsterdam sokaklarından
fotoğrafların birinin altına "tarihi 1725 yılına dayanan ve
eskiden un değirmeni olarak kullanılan De Gooyer'in yanında keyifli bir
bira mekanı olan Brouwerij't IJ var" yazmıştım, burada devam etmek istiyorum.
Amsterdam şehir merkezinde tek yel değirmeninin
olduğu yerdeki (Funenkade 7 adresinde)Brouwerij 't IJ, gerek içi gerekse dışı ile günün her saatinde yoğun bir kalabalığı ağırlıyor. |
Ben Brouwerij 't IJ'de içeride oturmayı, insanları ve ortamı seyrederek biramı içmeyi tercih ettim. |
Ve yazının sonunda baştan çıkarıcı bir lezzet var;
patates kızartması! Amsterdam sokaklarında gezerken çok sayıda patates
kızartması satan dükkân göreceksiniz. Sadece patates kızartması satılan bu
küçük dükkânların en ünlüsü Voetboogstraat
33 adresindeki Vleminckx. İstediğiniz miktarda patates kızartması farklı
fiyat seçenekleri ile mevcut, sos isterseniz seçeceğiniz sos sayısına/çeşidine
göre ayrıca ücret ödüyorsunuz.
Amsterdam'a
gittiğim gün tanıştığım ilk Amsterdam lezzeti bu oldu. "Patates kızartması" deyip geçmeyin, gerçekten müthiş lezzetliydi. |
Amsterdam seyahatimle ilgili hazırladığım bu yazının
da sonuna geldim.
Başka hayallerin sürüklediği farklı rotalarda ve kentlerde buluşmak üzere!
Başka hayallerin sürüklediği farklı rotalarda ve kentlerde buluşmak üzere!
Sümer Özvatan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder