3 Nisan 2019 Çarşamba

Roma

Hakkında çok söz söylenebilecek, yazı başlığı olarak onlarca klasik cümle kurulabilecek, bir dünya kenti olan Roma'ya yaptığım seyahatimi anlatacağım yazıma başlıyorum. Ama önce iki hatırlatma yapmama izin verin lütfen!


Floransa Gezi Rehberi
Vatikan


Tarihe yön veren birçok olay ve devletin izlerinin olduğu, Roma gezi yazısı başlıyor!



Roma (veya Roma komünü), İtalya'nın ve (İtalya'nın) Lazio bölgesinin başkentidir. Yaklaşık 2800 yıldır iki nehir arasında (Tiber ve Aniane) duran Roma, hem şehir hem de özel komün statüsü taşımaktadır. Roma İmparatorluğu zamanında dünyanın en büyük şehri olarak gösterilen Roma, günümüzde de 2,7 milyon nüfusuyla dünyanın en kalabalık şehirlerinden birisidir.

Türkiye'den Roma'ya doğrudan uçuşlarla gidebilirsiniz. Türk Hava Yolları ve Pegasus'un her gün sefer yaptığı Roma'daki havaalanı Fiumicino – Leonardo da VinciRoma'nın 38 km güneybatısındaki Fiumicino'da yer alan havaalanına en kolay ulaşım seçeneği tren.

Mümkün olursa önümdeki yıllarda birkaç defa daha gitmek istediğim İtalya'ya, 15-26 Ekim 2018 tarihlerinde yaptığım ilk seyahatimin başlangıç noktası Floransa oldu. Floransa Gezi Rehberi'nde Ankara'dan Floransa'ya nasıl gittiğimi anlattım. Floransa'dan Roma'ya güzel bir pazar gününde (21 Ekim 2018) trenle geçtim. Y
olculuk tarihi yaklaştıkça tren biletlerinde artış olduğundan, seyahatimden aylar öncesinden internetten tren biletimi 19,90 €'ya almıştım. Floransa'daki Firenze S. M. Novella garında başlayan yolculuğum yaklaşık 1 saat 15 dakika sürdü ve rahat bir şekilde Roma'daki Tiburtina garına ulaştım. Airbnb'den kiraladığım odanın bulunduğu ev Roma'nın doğusunda olduğundan burada inmeyi tercih ettim. Roma'daki ana tren garı olan Termini'ye gitmek için yaklaşık 10 dakika daha seyahat etmek gerekiyor.

İtalya merkezli tren işletmecisi olan Tren Italia'nın hızlı ve konforlu trenleri ve
Floransa'dan ayrılmadan önce tren garında "düşük bütçeli gezgin turist kahvaltısı".

Roma şehir merkezindeki pahalı konaklama seçenekleri yerine şehrin bu kısmında bir yerde
uygun fiyatlı konaklamayı tercih ederseniz, Tiburtina tren garını önerebilirim. Buradan şehrin her yerine tren, metro veya otobüsle ulaşmanız kolay. Havaalanına ulaşımı sağlayan trenin de Termini'den başka sadece bu istasyonda durduğunu önemle hatırlatmak isterim!

Roma'da Sara'nın "kahverengi odasında" konakladım ve 5 gün için 123,09 €. Konumu ve konaklama koşulları bakımından, bir daha Roma'ya gidersem tercih edeceğim konaklama yeri oldu. Sara'nın, Tiburtina istasyonuna yürüme 10 dakika uzaklıktaki (tam olarak şurada ) evinde başka odalar da var, mutlaka birisi işinizi görecektir. 

Roma'da 5 gün konakladığım ve Airbnb'den kiraladığım oda (sol üst),
evin kullanıma açık mutfağı, temiz banyosu ve sağ üstteki fotoğrafta da
her akşam odaya döndüğümde yaptığım sırt çantasını yatağın üzerine boşaltma işlemi.


Airbnb'ye indirimli üyelik bağlantısı burada!
Airbnb'ye üye değilseniz ve burayı tıklayarak üyelik işlemi 
yaparsanız ilk konaklamanızda 16 € indirim kazanacaksınız!



Roma'da konaklayacağım eve yerleştikten sonra ilk olarak eve sadece 120 m uzaklıktaki
muhteşem süpermarket MA'ya uğradım. Roma'daki günlerimde müthiş ürün seçeneği
ve uygun fiyatları ile son derece işime yaradı. İtalyan likörü limoncello ve
İtalyan şaraplarını da çok uygun fiyatlarla buradan aldım.



ROMA'da ŞEHİR İÇİ ULAŞIM

Roma'da şehir içi ulaşım (metro, otobüs ve tramvay) Trasporti Auto Azrotda Autoferrotranviari del Comune di Roma (Roma Belediyesi Taşımacılık Şirketi; ATAC) adlı işletme tarafından sağlanıyor. Tek kullanımlık bilet 1,50 €. Biraz sonra detaylı bilgi vereceğim şehir kartı Roma Pass ile ATAC tarafından sağlanan tüm ulaşım hizmetlerinden ücretsiz ve sınırsız olarak yararlanabiliyorsunuz. En çok tercih edilen ulaşım seçeneği olan metro ile ilgili bilgileri şurada bulabilirsiniz. İtalyanların Metropolitana olarak isimlendirdiği metro sisteminde iki ana hat var; A (turuncu) ve B (mavi). İki hat arasında geçiş sadece Termini istasyonunda yapılabiliyor.


Roma'da metro, tramvay ve otobüslerde geçerli olan günlük (soldaki)
ve tek binişlik (sağdaki) kartlar.

Metro, tramvay ve otobüslerde geçerli olan biletleri ATAC gişeleri ve bilet makinelerinden alabilirsiniz. Özellikle sabah ve akşam pik saatlerde, Termini istasyonu başta olmak üzere
pek çok istasyonda metroya binmek epey zor (sağ baştaki fotoğraf sizi yanıltmasın!).

Tiburtina tren garının altındaki metro istasyonu (solda) ve A hattında bir istasyon (sağda).
Bir yere not edin; "uscita" çıkış demek!

Roma'daki metro istasyonlarında yönlendirme çok iyi.
Kimseye sormadan doğru peronu ve treni bulabiliyorsunuz.

Termini metro istasyonunun çıkışı (sol başta). Şehir içinde pek çok yerde (market, büfe)
ulaşım biletleri satılıyor.Şehir içinde ulaşımı sağlayan otobüsler, Roma kentinin sembolündeki
ana renk olan koyu kırmızı renginde. Tramvaylarda ise yeşil ve gri renk var.



ROMA ŞEHİR KARTI ROMA PASS

Seyahat ettiğim Avrupa şehirlerinde çoğunlukla (özellikle şehir içi ulaşım araçlarını kullanacaksam) şehir kartları almayı tercih ediyorum. Pek çok Avrupa şehrinde olduğu gibi Roma'nın şehir kartı olan Roma Pass da ücretsiz ve sınırsız şehir içi ulaşım araçlarını kullanma olanağı sunuyor. Kart, 48 ve 72 saatlik olmak üzere iki çeşit satılıyor. Başta Termini istasyonu olmak üzere şehrin farklı noktalarında (bazı müzeler ve turistik yerler gibi) satışı yapılan kartlardan 48 saatlik olanın fiyatı 28 €, 72 saatlik olanın fiyatı ise 38,5 €. Kartın satışı internet üzerinden de yapılıyor. 

Roma'da cepte olması gereken en önemli iki şey; Roma Pass ve şehir haritası.
Diğerlerini biliyorsunuz; pasaport ve biraz Euro!

Kartın 48 saatlik olanı sadece bir müze girişini ücretsiz yapmanızı sağlarken, 72 saatlik olanda bu sayı iki oluyor. Dikkat edilmesi gereken nokta şu; ücretsiz müze girişleri ilk (48 saatlik için) ya da ilk iki (72 saatlik için) müze için geçerli. Müze giriş ücreti yüksek olan(lar)ı gezi planınızda öne koyarsanız karttan daha çok fayda sağlamış olursunuz. Ben ilk sıraya Kolezyum'u (Colosseo), ikinci sıraya da Kapitolin Müzesi'ni (Musei Capitolini) koymuştum. Böylece giriş ücreti 12 € olan Kolezyum'u ve 11,5 € olan Kapitolin Müzesi'ni ücretsiz ziyaret ederek 72 saatlik Roma Pass için ödediğim 38,5 €'nun 23,5 €'sunu ilk günden geri almıştım. Roma Pass (çeşidine göre) ilk ya da ikinci müze ziyaretinden sonraki ziyaretlerde de farklı miktarlarda indirim sağlıyor. Kartın süresi boyunca ulaşım araçlarının da sınırsız olarak kullanılabildiği dikkate alınınca kesinlikle gezgin turist kesesine faydalı!

Roma Pass ile Kolezyum, Kapitolin Müzesi, Borghese Galerisi ve Castel Sant'Angelo'ya
(Kutsal Melek Kalesi) sırada beklemeden girilebildiğini de önemle belirtmek isterim!
Roma Pass sahibi olanlar için ayrılmış kapıdan, Kolezyum'a kolayca girişimi görebilirsiniz.



GEZMEYE BAŞLAYALIM MI?

Yolculuk, eve ulaşım, markete uğrama derken Roma'daki ilk günümde akşam olmadan gittiğim ilk yer Piazza del Popolo (İnsanlar Meydanı) oldu. Tiburtina'dan bindiğim B metrosundan Termini istasyonunda A metrosuna geçtim ve Flaminio istasyonunda metrodan indim, yukarı çıkarak Roma ile gerçek anlamda ilk tanışma ânını yaşadım.


Piazza del Popolo, adının hakkını verircesine her türden insanla doluydu.
Meydanın Roma'nın ünlü caddelerinden Via del Corso'ya açılan kısmında yan yana duran iki kilise, bana Berlin'deki Jandarma Meydanı'nda (Gendarmenmarkt )karşılıklı duran iki kiliseyi anımsattı.

Sağ baştaki fotoğrafa bakış yönünüze göre; Chiesa di Santa Maria dei Miracoli (sağda) ve
Basilica di Santa Maria in Montesanto (solda). İkisinin ortasında da Via del Corso.

Meydanın farklı yerlerinde, farklı şekilde para kazanmaya çalışanlar vardı.

Piazza del Popolo.

Piazza del Popolo meydanındaki Fontana della Dea Roma adlı çeşme.
Roma'da aynı adla bir çeşme daha var, ondan da yazının devamında söz ettim!

Roma'nın tarihi kent merkezindeki Via del Corso, yan sokakları ve küçük meydanları ile şehrin en ünlü caddesi. Cadde, Piazza del Popolo ile Piazza Venezia meydanlarını birbirine bağlıyor ve yaklaşık 2 km uzunluğunda. Sadece bu caddede keyifle yürümek için birkaç saat ayırmak gerek. Piazza del Popolo'dan Via del Corso'ya geçip yürümeye başladığımda gözüme ilişen bir kiliseye giriyorum. Dış mimarileri, içlerindeki fresk, heykel ve farklı objelerle yurt dışı gezilerimde kiliseler benim için en azından şöyle bir uğranması gereken yerler oluyor. 


Via del Corso üzerindeki Barok tarzı kilise La chiesa di San Giacomo in Augusta beni yanıltmıyor.
Kiliseden çıkıp ara sokaklardan geçerek Roma'nın ünlü meydanlarının başında gelen Piazza di Spagna'ya (İspanyol Meydanı) ulaşıyorum.

Eski yıllarda meydanda bulunan İspanya Büyükelçiliği'nden adını alan Piazza di Spagna.

Piazza di Spagna'daki meşhur İspanyol Merdivenleri günün her saati insan dolu. Aşağıdaki çeşme (Fontana della Barcaccia) ve yukarıdaki kilise (Trinita dei Monti) meydana ayrı güzellik katıyor.

İspanyol Meydanı'nda, meydanı çevreleyen binalar, meşhur merdivenler, merdivenlerin bir ucundaki Bernini Çeşmesi ve diğer ucundaki (yukarıda) Trinita dei Monti kilisesi ile tam bir 18. yy. atmosferi hissediliyor. Barok mimarinin ünlü sanatçılarından Gian Lorenzo Bernini'nin babası olan Pietro Bernini (1562-1629)  tarafından 1626-1629 yılları arasında yapılmış olan Fontana della Barcaccia (Eski Gemi Çeşmesi) Barok mimarinin Roma'daki değerli örneklerinden biri.


İspanyol Merdivenleri'nde elma molası. Tam karşıdaki sokak Via del Corso.


Piazza di Spagna (İspanyol Meydanı).


Trinita dei Monti Kilisesi ve önündeki dikili taş (Obelisco Sallustiano).
Roma'daki 13 antik dikili taştan biri olan 
Obelisco Sallustiano 13.91 m uzunluğunda.

Trinita dei Monti Kilisesi.



Roma'da ikinci gün...

Roma'daki ikinci günümde gezdiğim yerleri aşağıdaki harita üzerinde gösterdim. Bana anlatırken, gezecekler için de gezerken kolaylık olur.

Günün rotasını Google Maps'te takip etmek isterseniz lütfen buraya!

Buraya hemen küçük bir bilgi bırakmak istiyorum: Roma'nın şehir armasında ve bayrağındaki SPQR harflerinin anlamı Senato ve Roma Halkı anlamına gelen Latince sözcüklerin (Senātus Populusque Rōmānus) kısaltması.

Roma'daki ikinci günüme La Basilica di San Giovanni in Laterano bazilikası ile başladım. Google'da hakkında 7500'e yakın (siz bu yazıyı okuduğunuzda daha fazla olabilir) yorum olan bazilikanın diğer adı Roma Katedrali. Gerek dış mimarisi, gerekse içindekilerle zaman ayırmaya fazlası ile değer nitelikteki bazilika Piazza di S. Giovanni in Laterano meydanında.

Basilica di San Giovanni in Laterano bazilikasının kapıları saat 10'da açılıyor
ve 17:30'da ziyarete kapanıyor. Bazilikaya giriş ücretsiz.
Papaların 1870 yılına kadar taç giydikleri bazilikanın giriş kapısının olduğu cephedeki
mimari detaylar ve çatıdaki aziz heykelleri etkileyici güzellikte.
Barok ve neo-klasik mimarinin özelliklerini taşıyan bazilikanın
girişindeki tarihi kapı (soldaki iki fotoğraf) ve içinden detaylar.
Ana salon ve kemerli koridorlar.
Sütunlu galeri boyunca sıralanmış aziz heykelleri.
Bazilikanın zemininde de nefis detaylar var.
Basilica di San Giovanni in Laterano bazilikasından görüntüler.
Aziz John'un mezarının olduğu bölüm (Tomba dell'Apostolo Giovanni).
Bazilikanın olduğu Piazza di S. Giovanni in Laterano meydanında, papalık makamının 1309'da Avignon'a (Fransa) taşınmasından önce resmi papalık konutu olarak kullanılan Laterano Sarayı da (Palazzo Lateranense) bulunuyor (sol baştaki fotoğrafta sağda görünen bina).
Roma'daki dikili taşlardan biri de (Lateran dikili taşı/
Obelisco Lateranense) bu meydanda.


Piazza di S. Giovanni in Laterano meydanından Kolezyum'a doğru yürürken gözüme çok güzel bir bina ilişti. Biraz yaklaşınca buranın bir kafe olduğunu gördüm ve mola vermeye karar verdim.

Via di S. Giovanni in Laterano, 278 adresindeki Caffetteria l’800'de mola.

Moladan sonra Via di S. Giovanni in Laterano'de Kolezyum'a doğru yürümeye devam ettim
ve Kolezyum'u sokağın sonunda ilk olarak böyle gördüm.

Kolezyum'un (Colosseo) inşasına MS 69-79 yılları arasında Roma İmparatoru olan Vespasianus tarafından 72 yılında başlanmış. Babasından sonra imparator olan Titus, MS 80'de bu devasa arenanın yapımını tamamlamış. Güç ve insanlar arasındaki ilişkiyi imparator lehine değiştirmesi planlanarak inşa edilen yapıda, eğlenceye ve dikkat dağıtarak oyalamaya yönelik olarak halka ücretsiz gösteriler sunulmuş. Kapasitesinin yaklaşık 70 bin kişi olarak tahmin edildiği Kolezyum'da yapılan gösterilerde vahşi ve egzotik hayvanların da olduğu avlanma sahneleri ve kanlı gladyatör dövüşleri yapılmış. 


Bu muhteşem yapının 8 yıl gibi kısa sayılabilecek bir sürede tamamlanmış olması
ve yapının farklı bölümlerindeki mühendislik detayları konu ile ilgili
uzmanlar tarafından "inanılmaz" olarak nitelendiriliyor. 

Adı ile anılan meydanda (Piazza del Colosseo) bulunan Kolezyum'a şehrin farklı yerlerinden kolaylıkla ulaşmak mümkün. Ulaşım seçenekleri; B metrosu (Colosseo istasyonunda inmeniz gerekli), 3 ve 8 no'lu tramvaylar ve (75, 85, 87, 118 no'lu) otobüs. 

Yaklaşık 2000 yıllık tarihi ile Roma'nın en önemli sembolü olan Kolezyum her yıl dünyanın pek çok ülkesinden binlerce turist tarafından ziyaret ediliyor. Önceki yıla göre % 5,7 artan ziyaretçi sayısı 2018'de 7,4 milyon olmuş! Biz, Ayasofya'nın adının değiştirilmesini ve müze olarak değil de cami olarak kullanılmasını tartışmaya devam edelim!


Kolezyum'u gezerken Konstantin Takı'nı (Arco di Costantino) farklı açıdan görme olanağı oluyor, kaçırmayın ve sağ baştaki fotoğrafa bakıp, gezmemek için mazeret uydurmayın!Konstantin Takı: Hristiyanlığı kabul eden ilk Roma imparatoru olan ve Konstantinopolis kentinin
(günümüzdeki İstanbul) ve Doğu Roma İmparatorluğu'nun "Büyük" lakabıyla anılan kurucusu I. Konstantin'in,
Batı Roma İmparatoru Maxentius'a karşı 312 yılında kazandığı zafer adına dikilen üç kapılı zafer kemeridir.


Kolozyum'un ziyaret saatlerinin başlangıç saati hep aynı; 08:30.
Son ziyaret saati ise mevsime göre değişiyor; 15 Şubat'a kadar 16:30, 16 Şubat - 15 Mart arasında 17:00, bu tarihten mart sonuna kadar 17:30, nisan başından ağustos sonuna kadar 19:15, eylül boyunca 19:00, ekim ve kasım aylarında ise 16:30.

Tam giriş bileti 12 €, internetten 2 € fazla verip bilet alırsanız, bilet çıktısını yanınızda götürmek şartı ile sıra beklemeden giriş yapabilirsiniz. Roma Pass ile (kart türüne göre) ilk ya da ikinci ziyaretiniz burası olursa giriş ücretsiz. 

Kolozyum'u ziyaret edecekler gitmeden önce şuradaki bilgileri mutlaka okumalı!


İtalyan Rönesans dönemi ressam, heykeltıraş, mimar ve şairi olan Michelangelo'dan (Michelangelo di Lodovico Buonarroti Simoni) Vatikan ve Floransa Müzeleri yazılarımda epey söz ettiğim için burada tekrar etmeyeceğim. Bu dehanın yapmış olduğu muhteşem heykellerden biri Roma'daki Basilica di San Pietro in Vincoli bazilikasında bulunuyor. Roma'ya gitmişken, Kolezyum'dan yürüme yaklaşık 500 m uzaklıktaki bu bazilikaya uğramamak ve Michelangelo'nun ellerinin ve yaratıcılığının bir ürününü daha görmemek olmazdı. 

Piazza di San Pietro in Vincoli meydanındaki Basilica di San Pietro in Vincoli bazilikası Roma'daki katolik kiliselerden biri ve küçük bir bazilika. Bazilika 5. yy.'a tarihleniyor, inşasına 422 yılında başlanmış. Sonraki yüzyıllar boyunca onarım ve değişiklikler geçirerek bugünkü durumuna gelmiş. Bazilikanın önemi, Papa II. Julius'un mezarı için Michelangelo tarafından yapılan Musa heykelinin (Musa'nın Hükmü) burada olması (Papa II. Julius'un mezarı Vatikan'daki Aziz Petrus Bazilikası'ndadır). Söz konusu mezar anıtı ve Musa heykeli ile ilgili olarak ben buraya ne yazsam yetersiz kalır. Bu nedenle sizi aşağıdaki fotoğraflarımı izledikten sonra şuradaki yazıyı okumaya davet ediyorum. 

Basilica di San Pietro in Vincoli.

Papa II. Julius'un mezarı için yapılan anıt ve
tam ortada Michelangelo'nun ünlü heykellerinden biri olan Musa.

Bazilikaya giriş ücretsiz. Giriş kapısı çevresinde giriş için ücret tahsil etmeye çalışan dolandırıcılara dikkat! Ziyaret saatleri her gün 08:00-12:30 ve 15:30-18:00 arasında, öğle saatlerinde kapalı!


Sırada Roma forumlarının en büyüğü ve en eskisi olarak kabul edilen Trajan Forumu (Foro di Traiano) var. Forum; eski Romalılar zamanında, Roma'da ve diğer imparatorluk şehirlerinde, kamu işlerini konuşmak için halkın toplandığı alan olarak tanımlanabilir. Trajan Forumu, Kolezyum'dan başlayıp Piazza Venezia'ya (Venedik Meydanı) kadar devam eden Via dei Fori Imperiali caddesinin (Piazza Venezia'ya doğru) sağında kalana büyük tarihi alan. 

Basilica di San Pietro in Vincoli'den çıktıktan sonra Trajan Forumu'na 
doğru yürürken geçtiğim Via della Madonna dei Monti sokağının 80 numaralı binasındaki bir hırdavatçı dükkânı dikkatimi çekti. Yaşlı bir İtalyan karı kocanın sahibi olduğu dükkânda yaşadığım kısa an Roma seyahatimin unutulmayacakları arasında yerini aldı. Ben İtalyanca, onlar da Türkçe ya da İngilizce bilmiyordu. Anlaşmak için aynı dili konuşmaya gerek olmadığını yaşadığım anlardan biriydi. 


Via della Madonna dei Monti sokağına gelmişken burada biraz duralım. Yukarıdaki fotoğrafta bahsettiğim dükkânın az ilerisinde, 82 numaralı binanın önündeki kaldırım taşlarından 20 tanesi diğerlerinden hem görüntü hem de anlam olarak farklıydı. Roma'da yaşayan Yahudi nüfustan aynı aileye mensup 20 kişi 1943 ve 1944 yıllarında (farklı tarihlerde) Naziler tarafından katledilmiş. Ailenin büyükleri Mosè Di Consiglio ve onun karısı olan Orabona Moscato Di Consiglio ile çocukları ve (18 aylıktan 21 yaşına kadar olan) torunlarından kimi Roma'da kimi de götürüldükleri Auschwitz toplama kampında öldürülmüş. Sokaklarda yürürken görüntüsü ya da ayağınızın takılması ile dikkat çeken bu kaldırım taşları, başta Almanya'daki olmak üzere pek çok Avrupa şehrindeki sokaklarda bu şekilde anma taşları yapan Alman sanatçı Gunter Demning'in düşüncesiymiş.

Bugün Roma sokaklarında yürürken farklı duyguları art arda yaşadım.
Önce sevimli yaşlı İtalyan karı koca ile güzel bir an yaşadım, birkaç dakika sonra gördüğüm kaldırım taşları ile hüzün, üzüntü. Günün ilerleyen saatlerinde verdiğim sandviç molasında ise bunları yaşamış ve öğrenmiş olmanın keyfi.
Not: Kaldırım taşlarındaki "arrestato" (tutuklandı) ve "assassinato" (öldürüldü) İtalyanca sözcükler taş üzerinde adı yazanın Naziler tarafından tutuklandığı ve öldürüldüğü tarihleri belirtiyor. Nato/Nata sözcüğü doğum tarihini, Morto/Morta ise 
götürüldükleri Auschwitz toplama kampındaki ölüm tarihini belirtiyor.
Yani kimi öldürülmüş, kimi de toplama kampı koşullarına dayanamayarak ölmüş!
Aslında yaşanan ve sonuç aynı!


Tarihi alana adını veren Trajan (Marcus Ulpius Nerva Traianus), MS 98 - 117 yılları arasında imparatorluk yapmış. Roma İmparatorluğu'nun beş iyi imparatorundan ikincisi olarak kabul ediliyor. İmparatorluk onun döneminde en geniş sınırlarına ulaşmış.

Trajan Forumu'ndan (Foro di Traiano) görüntüler.
Ön planda tarihi alan, arkada iki katolik kilisesi ve ortada Trajan Sütunu (Colonna Traiano). Ortadaki iki fotoğrafta Trajan Sütunu'ndan detaylar var.
Sağ baştaki fotoğrafta ise Via dei Fori Imperiali caddesi üzerindeki 
Trajan heykeli. 


Trajan Forumu'nun iki adım ötesinde Roma'nın en büyük meydanlarından biri olan Piazza Venezia var. Şehrin merkezi sayılan meydan Roma'daki taşıt trafiği için de tam anlamı ile bir kavşak. Meydanda, Ulusal Faşist Parti'nin lideri olan İtalyan politikacı ve gazeteci Mussolini'nin balkonundan halka seslendiği Palazzo Venezia (Venedik Sarayı) var. Ben, Roma gezi planıma burayı dâhil etmeyi değer bulmadım. Meydanı asıl önemli kılan, devasa Vittorio Emanule II anıtı (Statua equestre di Vittorio Emanuele II)Sardinya Krallığı'nın 1849-1861 yılları arasında kralı olan II. Vittorio Emanuele, İtalya'yı birleştirmiş ve 1861 yılından 1878'de ölene kadar İtalya Krallığı'nın ilk kralı olmuş.

Piazza Venezia'daki Vittorio Emanule II anıtı (Statua equestre di Vittorio Emanuele II)

İtalyan mimar Giuseppe Sacconi tarafından tasarlanan ve 1885-1911 yılları arasında inşa
edilen Vittorio Emanuele II Abidesi (veya Altare della Patria ya da Il Vittoriano).

Meydanın arka tarafında, küçük bir alan üzerinde çok sayıda tarihi yerin ve bir de müzenin olduğu bir tepe var; Capitol Tepesi (Campidoglio). Tepedeki Piazza del Campidoglio'yu (Capitol Meydanı) Michelangelo tasarlamış. Meydanda dikkatimi üç şey çekti; meydanın ortasındaki heykel, tarihi bir binanın önündeki iki güzel heykelin süslediği çeşme ve tabii ki müze. Şimdi kısaca bunlardan söz etmek istiyorum.

Roma'daki ünlü yedi tepeden en yükseği olan Capitol Tepesi'ndeki, Michelangelo'nun
tasarımı olan meydanda dikkatimi çeken üç şey; soldaki fotoğrafta görülen binanın
önündeki çeşme (Fontana della Dea Roma), meydanın ortasındaki heykel
(Equestrian Statue of Marcus Aurelius) ve müze (Musei Capitolini).


Meydandaki at üzerindeki heykel, 161 - 180 yılları arasında Roma İmparatoru olan Marcus Aurelius Antoninus Augustus'un. Marcus Aurelius, 96 - 180 yılları arasında görev yapan beş iyi imparatordan (Nerva, Trajan, Hadrianus, Antoninus Pius ve Marcus Aurelius) sonuncusudur ve aynı zamanda en önemli Stoacı filozoflardan biri olarak kabul ediliyor. Marcus Aurelius'un yazdığı "Kendime Düşünceler" adlı kitapla ilgili akademik bir çalışmayı şuradan okuyabilirsiniz.


Roma'da "Fontana della Dea Roma" adında iki çeşme var.
Bunlardan biri, yukarıda fotoğraflarını gördüğünüz (
Piazza del Campidoglio'da olan)
Diğeri (yazının başlarında söz ettiğim) Piazza del Popolo meydanında

Bu meydandaki (1588 -1589  yıllarında yapılmış olan) Fontana della Dea Roma çeşmesindeki iki heykelden sol tarafta olan Nil nehrini, sağ tarafta olan da Dicle nehrini temsil ediyormuş. Sağdaki heykele sonradan dişi kurt ve ikizler (Roma Mitolojisine göre MÖ 753'te Roma şehrinin kurucuları olan Romulus ve Remus) eklenerek Tiber nehrine dönüştürülmüş.


Piazza del Campidoglio meydanında mutlaka ziyaret edilmesi gereken yerlerden biri Kapitolin Müzesi (Musei Capitolini). Meydandaki Marcus Aurelius'un at üzerindeki heykelinin orijinali bu müzede sergileniyor. Sanat ve arkeloji müzesi olarak 1734 yılında kurulmuş olan müzeyi her gün 9:30-19:30 saatleri arasında ziyaret edebilirsiniz. Tam bilet ücreti 15 €. Roma Pass ile (kart türüne göre) ilk ya da ikinci ziyaretiniz burası olursa giriş ücretsiz.


Kapitolin Müzesi (Musei Capitolini) salonlarından.

Yukarıda belirttiğim gibi Roma şehrinin kurucuları olarak ikiz kardeşler Romulus ve Remus kabul ediliyor. Tabii Roma sadece onlara değil, onları sütü ile besleyen bir dişi kurta da şükran borçlu. Roma'nın kuruluşu ile ilgili efsaneyi okumak isterseniz lütfen buraya!


Kapitolin Müzesi'ndeki Romulus ve Remus heykeli.

Kapitolin Müzesi'nin de yer aldığı Kapitol Tepesi'ndeki meydanın ortasındaki
heykelin orijinali müzenin içindeki bir salonda sergileniyor.
Bronzdan yapılmış heykel 4,24 m yüksekliğinde ve MS 161-180 yılları arasına tarihleniyor.

Marcus Aurelius'un heykelinin olduğu salon.

Salondaki rahat kanepelere oturup hem yorgunluk atmak hem de keyifle
bu iki güzel heykeli seyretmek Roma'da yaşadığım güzel anlardan biri oldu.

Kapitolin Müzesi'nden çıktıktan sonra günün son hedefi olan, Roma'daki ünlü meydanlardan Campo de' Fiori'ye doğru yürümeye başladım. 


Roma sokaklarından..

Adını Ortaçağ'da bir çayır alanı olmasından alan (Türkçeye "Çiçek Tarlası" olarak tercüme edilebilir) meydanda, pazar hariç diğer günlerde sabahın erken saatlerinde kurulan pazar tezgâhlarında, Roma civarında yetiştirilen yerel ürünler satılıyor. Öğle saatlerinde tezgâhların toplandığını biliyordum, bu benim için önemli değildi. Çünkü ben Campo de' Fiori'ye pazar gezmeye değil, düşüncesinden dolayı bu meydanda 418 yıl önce diri diri yakılan Giordano Bruno ile buluşmaya gidiyordum!

İtalyan mimar ve gravür sanatçısı Giovanni (Giuseppe) Vasi tarafından yapılmış olan, 1740'lı yıllardaki Campo de' Fiori resmi (solda)
ve meydanda çektiğim fotoğraf (sağda).

Yaşamımın geç keişflerinden, geç kaldığım tanışmalarından biridir Giordano Bruno. Ankara Devlet Tiyatrosu'nun İrfan Şahinbaş Atölye Sahnesi'nde, 2007-2008 sezonunda sergilenen bir oyunda tanıdım Bruno'yu. İtalyan filozof, gök bilimci, matematikçi ve rahip olan Bruno'nun asıl adı Flippo Bruno; 1548 yılında Napoli yakınlarındaki Nola şehrinde doğmuş. 


Giordano Bruno'yu Campo de' Fiori meydanında 17 Şubat 1600 yaktılar!
289 yıl sonra, 9 Haziran 1889 tarihinde yakıldığı meydana heykelini diktiler!
Katledilmesinin 400. yıl dönümünde (2000 yılında) adına anma pulu çıkardılar!

Evrenin sonsuz olduğunu ve evrende Dünya'dan başka gezegenlerin de olduğu düşüncesini ortaya attığı için Roma Katolik Kilisesi'nin Engizisyon Mahkemesi'nde yargılandı. Düşüncesinin yanlış olduğunu kabul etmesi için yıllarca akıl almaz işkenceye maruz kalan Bruno bunu yapmadı, geri adım atmadı. Sadece farklı düşündüğü ve düşündüğünü söyleyerek savunduğu için 17 Şubat 1600 tarihinde 
Campo de' Fiori meydanında yakılarak katledildi. Son anlarında dahi, yıllarca yapılan işkenceler ve sözde yargılamalar sırasında söylediklerini tekrar ediyordu. 


“Ne gördüğüm gerçeği gizlemekten hoşlanırım, 
ne de bunu açıkça ifade etmekten korkarım. 
Aydınlık ve karanlık, bilim ve cehalet arasındaki savaşa her yerde katıldım. Bundan dolayı her yerde zorlukla karşılaştım ve 
cehaletin babaları olan resmi akademisyenlerin yanı sıra 
kalın kafalı çoğunluğun öfkesinde hedef olarak yaşadım.”   
                                                  Giordano Bruno


Meydandaki heykeli İtalyan heykeltıraş Ettore Ferrari (1845-1931) yapmış. Giordano Bruno yakılarak katledildiği Campo de' Fiori meydanınında, heykelin açılışının yapıldığı 9 Haziran 1889 tarihinden bu yana Vatikan'a doğru, "Beni yaktınız ama düşüncelerim hâlâ yaşıyor!" diyor. Çünkü heykeldeki Bruno'nun yüzü Tiber Nehri'nin ardındaki Vatikan'a dönüktür! 


Roma'da yaşadığım en değerli anlardan biri, karanlıkla savaşın önemli
sembol isimlerden biri olan Giordano Bruno ile buluşmak oldu!


Tanrı, iradesini hâkim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır; yeryüzündeki kötü insanlar ise 
kendi iradelerini hâkim kılmak için Tanrı’yı kullanırlar.
Giordano Bruno


Heykelin kaidesinin çevresindeki, heykeli yapan Ettore Ferrai
tarafından yapılmış olan kabartma rölyeflerde, Giordano Bruno'nun
Roma Engizisyonu tarafından yargılanması anlatılıyor.
Heykelin ön tarafında ise büyük harflerle şöyle yazıyor:
"Öncülüğünü yaptığı aydınlanmacı yüzyıldan Bruno'ya, ateşe verildiği yerde."

Giordano Bruno ile ilgili kitap önerilerim!
https://www.cemyayinevi.com/kullerin-soleni
http://www.dorlionyayinlari.com/kitaplarimiz/d-giordano-bruno-hayati-ve-felsefi-calismalari

Giordano Bruno ile vedalaştıktan sonra akşam yemeği için yaklaşık 250 m uzaklıktaki meşhur fırın Antico Forno Roscioli'ye gittim. Başta pizza olmak üzere pek çok unlu ürünün sıcak sıcak satıldığı fırında oturmak için yerler de var. 

Roma'da acıkınca uğranılacak yerlerden biri; Antico Forno Roscioli.


Roma'da üçüncü gün...

Roma'daki üçüncü günümde sırası ile; Santa Maria Maggiore Bazilikası, Castel Sant'Angelo (Kutsal Melek Kalesi), Navona Meydanı, Panteon ve Trevi Çeşmesi'ni gezdim. Gezdiğim yerleri aşağıdaki harita üzerinde gösterdim. 

Günün rotasını Google Maps'te takip etmek isterseniz lütfen buraya!

Termini tren ve metro istasyonuna yürüme uzaklığında olan Basilica di Santa Maria Maggiore (Santa Maria Maggiore Bazilikası), merkezi Vatikan'da olan Papalık kurumunun ana bazilikasıdır. Ayrıca tüm dünyada katolik bir hareket olan Lekesiz Meryem'in Cemiyeti'nin (Catholic Marian) İtalya'daki en büyük ve önemli kilisesi de olan bazilika Piazza di S. Maria Maggiore meydanında yer alıyor.



Piazza dell'Esquilino meydanından Piazza Santa Maria Maggiore meydanına doğru yürürken Santa Maria Maggiore Bazilikası'nın görüntüsü.

Bazilikanın giriş kapısı Piazza Santa Maria Maggiore meydanındaki yönünde. Bazilika, bu meydandan bakıldığında, çok daha görkemli ve güzel görünüyor. Meydandaki tarihi kolonun adı Barış Sütunu (Colonna della pace),
14.3 m uzunluğundaki sütun meydana 1614 yılında yerleştirilmiş. 

Santa Maria Maggiore Bazilikası (Basilica di Santa Maria Maggiore),
Roma'daki dört büyük papalık bazilikasından biri.


Bazilika'nın inşasına Papa III. Sixtus (432-440) zamanında, 5 Ağustos 434 tarihinde başlanmış. Yapı, farklı zamanlarda yapılan birkaç ek inşaat projesine ve 1348 yılında İtalya'nın kuzeyinde meydan gelen büyük depremde zarar görmesine rağmen, orijinal yapısının ana özelliklerini koruyor. Bazilika'nın günümüzdeki halini alması 1743 yılını bulmuş.


Santa Maria Maggiore Bazilikası'nın yüzlerce yıl devam eden yapımı sırasında, gerek yapının içinde gerekse dışında farklı mimari tarzlar uygulanmış.
Tavan süslemeleri.
Sol başta görülen Borghese Şapeli, Papa Paul V. Borghese (1605-1621) tarafından yaptırılmış.
Santa Maria Maggiore Bazilikası pazartesi - cumartesi arasındaki günlerde 07:00-19:00 saatleri arasında ziyarete açık. Kış döneminde ziyaret saat 18:00'da bitiyor. Pazar ve tatil günlerinde ise 9:30-12:00 arasında ziyarete
açık olan bazilikaya giriş ücretsiz. 



Santa Maria Maggiore Bazilikası'ndan çıktıktan sonra Naionale/Torino durağına yürüdüm ve buradan 40 no'lu otobüse binerek Castel Sant'Angelo'ya (Kutsal Melek Kalesi) gittim. Otobüsten indikten sonra hem çevredeki tarihi ve her biri açık hava sanat galerisi gibi olan köprüleri yakından görmek, hem de Tiber Nehri'ni seyretmek için önce Vittorio Emanuele II Köprüsü'ne (Ponte Vittorio Emanuele II) gittim. İnşasına 1886'da başlanan ve 6 Haziran 1911'de kullanıma açılan tarihi köprü Roma'nın tarihi kısmı ile Vatikan'ı birleştiriyor.

 Vittorio Emanuele II Köprüsü (Ponte Vittorio Emanuele II) ve Tiber Nehri.


Vittorio Emanuele II Köprüsü'nü uzaktan seyretmek ayrı,
üzerinde yürürken bir yandan köprüdeki heykelleri
diğer yandan da Tiber'in yeşil suyunu seyretmek ayrı keyifli.

Vittorio Emanuele II Köprüsü'nden Castel Sant'Angelo'nun ve
Sant'Angelo Köprüsü'nün (Ponte Sant'Angelo) görüntüsü solda, 
Vittorio Emanuele II Köprüsü üzerindeki heykellerden biri sağda.

Castel Sant'Angelo ve Sant'Angelo Köprüsü.

Castel Sant'Angelo ilk olarak Roma İmparatoru Hadrianus (Publius Aelius Traianus Hadrianus, 117–138 yılları arasında Roma İmparatoru, "Beş İyi İmparator" arasında üçüncü sırada) tarafından kendisi ve ailesi için anıt mezar olarak inşa ettirilmiş. Bu amaçla 135 yılında inşasına başlanan yapı Hadrianus'un ölümünden sonra 139'da tamamlanmış. Hadrianus'un, karısı Vibia Sabina ve ilk oğlu Lucius Aelius'un külleri buraya gömülmüş. Bugünkü adını 590 yılında alan tarihi yapı, 14. yy.'da papalık kalesi olarak kullanılmış.

Sant'Angelo Köprüsü'nden kaleye yürümek, köprüdeki birbirinden güzel heykelleri ve sokak sanatçılarını izlemekten dolayı uzun sürüyor.

Sant'Angelo Köprüsü üzerindeki heykellerden birkaçı.

Castel Sant'Angelo ve kaleden aşağıdaki Sant'Angelo Köprüsü'nün görüntüsü.

Bir zamanlar Roma'daki en yüksek yapı olan Castel Sant'Angelo'nun terasından başta Vatikan olmak üzere Roma'nın pek çok yeri görülebiliyor.

Kale papalık tarafından kullanıldığı dönemde hapishane olarak da işlev görmüş. Papa III. Nikolas 1277 yılında, güvenliği sağlamak amacıyla kaleyi Vatikan'daki Aziz Petrus Bazilikası'na Passetto di Borgo adındaki (yaklaşık 800 m uzunluğundaki) bir koridor ile birleştirmiş. Roma'nın 1527 yılında yağmalanması sırasında Papa VII. Clement bu koridoru kullanarak kaleye sığınmış. 


Michelangelo'nun çırağı olan Raffaello da Montelupo (1504-1566)
tarafından 1544 yılında yapılan, dört büyük melekten biri olarak
kabul edilen Mikail'in orijinal heykeli. 

Kaleyi gezerken, bir avluda yer alan bu muhteşem heykeli gördüğümde, karşısındaki sıraya oturdum, yorgun bacaklarımı uzattım
ve yaklaşık 500 yıllık bu güzelliği uzun süre seyrettim.
  
Yukarıda sözünü ettiğim heykel 1753 yılına kadar kalenin tepesinde yer almış. Bu tarihte, Flaman heykeltıraş ve mimar Peter Anton von Verschaffelt tarafından yapılan bronz bir heykel ile değiştirilmiş.


Kale, 1906 yılından bu yana Museo Nazionale di Castel Sant'Angelo'ya (Sant'Angelo Kalesi Ulusal Müzesi) ev sahipliği yapmaktadır.

Sant'Angelo Kalesi'ndeki sergi salonlarından..
Sant'Angelo Kalesi 9:00 - 18:00 saatleri arasında ziyaret edilebiliyor. Tam bilet ücreti 19,5€. Roma Pass ile (kart türüne göre) ilk ya da ikinci ziyaretiniz burası olursa giriş ücretsiz. Sonraki kullanımlarda ise %50 indirimli olarak bilet alabiliyorsunuz. Roma Pass'in bir avantajının da, sıra beklemeden giriş yapmak olduğunu hatırlatmak istiyorum.

Sırada Roma'nın hareketli, cıvıl cıvıl ve popüler meydanı Navona (Piazza Navona) var. Navona Meydanı, Roma imparatorlarından Domitian adı ile bilinen Titus Flavius Domitianus tarafından MS 80 yılında, spor yarışmaları yapılması amacıyla yaptırılan ve Roma halkına hediye edilen stadyumun (Stadio di Domiziano) olduğu alanda yer alıyor. Günümüzde Barok Roma'nın en görkemli ve karakteristik parçalarından biri olan meydan, yüzyıllar boyunca popüler festivallere ve yarışlara ev sahipliği yapmış.

Navona Meydanı (Piazza Navona) ve meydandaki Neptün Çeşmesi       (Fontana del Nettuno). Çeşmede, yapıldığı yıl olan 1574'ten itibaren yaklaşık 300 yıl heykel yokmuş. Roma mitolojisinde su ve deniz tanrısı olan Neptün'ün bir ahtapot ile yaptığı mücadelenin anlatıldığı heykel 1873 yılında çeşmeye eklenmiş ve çeşmenin bugünkü halini alması 1878 yılını bulmuş.

Navona Meydanı'nın dört bir yanında devlete ait kurumların binaları, müzeler, kiliseler ve bir de elçilik binası (Brezilya) var. Meydanı çevreleyen binalar yüzyıllar boyunca korunarak günümüze kadar gelmiş. Meydanda gezerken ya da bir yerde oturup çevreye bakarken kendinizi tarihe bir yolculuk yapmış gibi hissediyorsunuz.


İtalyan heykeltıraş Gregorio Zappalà (1833 -1908) tarafından yapılan
Neptün Çeşmesi. 
Zappala çeşme için 8 deniz figürü yapmış; iki deniz atı, iki melek, iki yunus ve iki deniz perisi.

Çeşmeye bakarken Neptün'ün, arkadaki eski binaya vuran akşam ışığında
çok güzel bir siluet oluşturduğunu gördüm.

Navona Meydanı'ndaki üç güzel çeşmeden, meydanın ortasında olanın adı Dört Nehir Çeşmesi (Fontana Dei Quattro Fiumi). Meydandaki Mısır sütununun (obelisk/dikilitaş) desteklenmesi amacıyla Bernini tarafından 1651 yılında yapılan çeşmede Dünya'daki dört önemli nehri simgeleyen heykeller var. Arkasına yaslanmış olan heykel Ganj Nehri'ni (Hindistan, 2700 km), sağ eli ile dikilitaşa destek olur gibi duran heykel Tuna Nehri'ni (Avrupa, 2850 km), yüzü kiliseye bakan ve sol elini kaldırarak bir şeyden korunmaya çalışıyor gibi görünen heykel Rio de la Plata'yı (Güney Amerika nehirlerinden Rio Paraná ve Rio Uruguay'ın birlikte oluşturdukları, 290 km uzunluğunda ve 220 kilometre genişliğinde, Atlas Okyanusu'na açılan nehir ağzı) ve başını güneşten korur gibi bir örtü ile örtmüş olan heykel ise Nil Nehri'ni (Afrika, 6650 km) temsil ediyor. 


Dört Nehir Çeşmesi (Fontana Dei Quattro Fiumi) ve Mısır dikilitaşı
(
Obelisco Agonale). Heykelle iç içe olan dikilitaş, Roma'daki dokuz Mısır dikilitaşından birisi. İ
mparator Domitian zamanında, bir Mısır sütunun
Roma kopyası olarak yapılmış.

Navona Meydanı'ndaki üç anıtsal çeşmeden üçüncüsü meydanın güney ucunda, Roma Müzesi'nin (Museo di Roma) önünde yer alan Fontana del Moro çeşmesi. Çeşme ilk olarak Bernini tarafından yapılmaya başlanmış ve İtalyan heykeltıraş Giovanni Antonio Mari (1630-1661) tarafından 1654 yılında tamamlanmış.


Fontana Dei Quattro Fiumi (solda) ve Fontana del Moro (sağda).

Navona Meydanı'nda insanları izlemek müthiş keyifli ve dinlendirici! 

Avrupa kentlerindeki meydanların ortak özelliklerinden biri olan
sokak sanatçıları Navona Meydanı'nda da var. 

Navona Meydanı'ndan ayrılalım ve önce iki adım uzaklıktaki Panteon'a, oradan da Roma'nın ünlü çeşmesi Trevi'ye doğru yürüyelim, yürürken de biraz vitrinlere bakalım.

Ünlü İtalyan likörü Limoncello (del Limoncello) ilgi çekici şişelerde satılıyor.
Panteon'un bulunduğu Piazza della Rotonda meydanındaki çeşme (Fontana del Pantheon) 1575 yılında yapılmış. Meydanda Antik Mısır'ın en büyük şehri olan Heliopolis'ten getirilmiş olan dikilitaş da var. Daha önce Roma'da başka bir yerde duran dikilitaş 1711 yılından beri burada.

"Tüm tanrıların tapınağı" anlamındaki Panteon, ilk olarak Antik Roma'nın tüm tanrıları için inşa edilmiş bir yapıdır. Panteon günümüzde, içinde ünlü kişilerin gömülü olduğu anıtlar için kullanılmaktadır. 
Piazza della Rotonda meydanında bulunan ve ücretsiz ziyaret edilebilen Panteon, tüm Roma yapıları içinde en iyi korunmuş olanı ve dünyada döneminin en iyi korunmuş binası olarak kabul ediliyor.

Giriş kapısından oluk oluk insanın aktığı ve içeride adım atacak yerin zor bulunduğu bu tarihi yapı ile ilgili şurada ilgi çekici detaylar ve bilgiler var. Panteon, pazartesi-cumartesi arasında 8:30-19:30, pazar günleri ise 9:00-18:00 saatleri arasında ziyarete açık.

Roma'ya giden hemen herkesin mutlaka uğradığı, hatta arkasını dönerek, dilek diledikten sonra havuzuna para attığı Trevi Çeşmesi (Fontana di Trevi) bugünün son durağı. Adını Roma'daki Trevi bölgesinden alan çeşmenin tasarımını İtalyan mimar Nicola Salvi (1697-1751) yapmış. Çeşme başta Giuseppe Pannini (1720-1751) olmak üzere pek çok mimarın çalışması sonucunda 1762 yılında tamamlanmış. Roma'daki en büyük Barok çeşme olan Trevi, 26 metre yüksekliği ve 49 metre genişliği ile dünyadaki en ünlü çeşmelerden biri. Çevresinin günün hemen her saati kalabalık olduğu Trevi Çeşmesi ile ilgili şuradaki yazıda çeşme ile ilgili bilgiler var.

Trevi Çeşmesi (Fontana di Trevi).


Roma'da dördüncü gün...

Roma'daki dördüncü günümün haritası, "canlı" rota şurada! 


Güne Roma'daki katolik kiliselerden biri olan Santa Maria degli Angeli e dei Martiri Kilisesi ile başladım. Kilise, Fontana delle Naiadi çeşmesinin yer aldığı Piazza della Repubblica'da (Cumhuriyet Meydanı), Termini istasyonuna yaklaşık 500 m uzaklıkta. Kilise her gün 07:00-18:30 saatleri arasında ücretsiz ziyaret edilebiliyor.


Piazza della Repubblica (Cumhuriyet Meydanı).

Floransa gezi yazımda kendisinden epey söz ettiğim, müthiş insan Michelangelo Buonarroti tarafından tasarlanmış olan kilise 16. yüzyılda inşa edilmiş. Başka mimar ve sanatçıların düzenlemeleri sonraki yüzyıllarda kiliseye eklenmiş.

İçinde eşsiz bir zenginlik barındıran ve bir 16. yy. kilisesi olan 
Santa Maria degli Angeli e dei Martiri'nin giriş kapısı da tasarımı
ve üzerindeki figürleri ile dikkat çekiyor. 

İtalya Krallığı döneminde (1861 yılında İtalya’nın birleşmesinden 1946 yılında 
İtalya Cumhuriyeti’nin ilanına kadar) devletin din işleri için kullanılan kilise Michelangelo'nun son eseri olmuş. Sanatçı, kilisenin inşası sırasında, 89 yaşında ölmüş (1564). 


Santa Maria degli Angeli e dei Martiri Kilisesi.

Kilisenin yapıldığı alanda, 298-306 yılları arasında yapılmış olan Roma hamamları (Terme di Diocleziano) varmış. Kilise günümüzde sadece Michelangelo'nun son ve en önemli eseri olarak değil, inanç, sanat, bilim ve Roma tarihinin eşsiz bir anıtı olarak kabul edilmektedir.


Kemerli tavanlar, süslenmiş kubbeler, devasa tablolar...

Farklı Avrupa kentlerinde şimdiye kadar gezdiğim onlarca kilisede, ilk defa bir laboratuvarı andıran bilimsel bir bölüm gördüm. Santa Maria degli Angeli e dei Martiri Kilisesi'nde İtalyan filozof ve bilim insanı Francesco Bianchini (1662-1729) tarafından 1703 yılında yapılmış olan meridyen güneş hattı var.  Kilisenin zemininde metrelerce uzanan çizgiler ve çizgilerin oluşturduğu hat üzerindeki semboller ziyaretçilerin dikkatini çekiyor. Kilisenin güney duvarındaki küçük bir delikten içeri sızan güneş ışınları, zemindeki meridyen hattına ışık demeti halinde düşüyor. Meridyen güneş hattı (ya da bir tür güneş saati) sayesinde gün dönümleri (21 Haziran ve 21 Aralık) ve ekinoks zamanı (gündüz ve gecenin eşit olması) gibi olaylar takip edilmiş. Bianchini'nin kurduğu sistem 150 yıl boyunca Roma'daki saatleri ayarlamak için de kullanılmış. Detaylı bilgi isteyen ya da sistemin nasıl işlediğini merak eden şuraya bakabilir!

Francesco Bianchini tarafından 1703 yılında yapılmış olan meridyen
güneş hattı 
Santa Maria degli Angeli e dei Martiri Kilisesi'ndeki (bence)
en önemli bölüm.
 Çizginin sağında, yaz ve sonbahar takımyıldızlarının,
s
olunda ise ilkbahar ve kış takımyıldızlarının işaretleri yer alıyor.

Santa Maria degli Angeli e dei Martiri Kilisesi'nden çıktıktan sonra kısa bir yürüyüşle Roma'daki bir başka katolik kilisesi olan Chiesa Santa Maria della Vittoria'ya gittim. Giderken, yol üzerinde bulunan, Roma'daki anıtsal çeşmelerden biri olan ve 1585-1589 yılları arasında inşa edişmiş olan Fontana dell'Acqua Felice Çeşmesi'ne de göz attım. 

Sol baştaki fotoğrafta Santa Maria della Vittoria Kilisesi,
sağ baştaki fotoğrafta Fontana dell'Acqua Felice Çeşmesi.
Ortadaki fotoğrafta ise Via Venti Settembre caddesinin
iki yanında yer alan bu iki yapı görülüyor.

Santa Maria della Vittoria Kilisesi aynı zamanda Barok mimaride küçük bir bazilikadır. Yapı 1605-1620 yılları arasında iki İtalyan mimarın eseri olarak inşa edilmiş; Carlo Maderno (1556-1629) ve Giovanni Battista Soria (1581-1651)


Santa Maria della Vittoria Kilisesi, Via Venti Settembre caddesi ile
Largo di Santa Susanna yolunun kesiştiği köşede yer alıyor.
Tavan süslemeleri harika!

Kilise, Bernini'nin ünlü heykellerinden birine (Ecstasy of Saint Teresa / Aziz Teresa'nın Vecdi) ev sahipliği yapıyor. (Vecde gelmek: kendinden geçecek kadar coşmak, bir şey karşısında sonsuz heyecan duymak.) Bernini'nin 1647-1652 yılları arasında mermer ve yaldızlı bronzdan yapmış olduğu heykelde, Hristiyan bir azize olan Avilalı Terasa'nın kalbini altın bir ağaç dalı ile delen bir meleğin görüntüsü tasvir edilmiş. Azize Terasa'nın ruhunun dünyevi gerçeklik halinden çıkması sırasında yaşadığı acı ve çoşku bir arada anlatılmış. 



Bernini'nin ünlü heykeli Aziz Terasa'nın Vecdi (orta ve sağ baştaki fotoğraflar).

Santa Maria della Vittoria Kilisesi, hafta içi 08:30-12:00 ve 15:30-18:00 saatleri arasında ücretsiz ziyaret edilebiliyor.



Santa Maria della Vittoria Kilisesi'nden çıkıp, Via Venti Settembre caddesinde yaklaşık 500 m yürürseniz, Roma'da herhangi bir ücret ödemeden görebileceğiniz iki güzel yere ulaşırsınız; Crossing of Quattro Fontane (Dört Çeşme Geçidi) ve Chiesa di San Carlino alle Quattro Fontane (San Carlino Kilisesi). Dört heykelle süslü dört güzel çeşmenin bulunduğu yer Piazza delle Quattro Fontane Meydanı olarak da biliniyor. Zaten Via Venti Settembre caddesinin, bu dört heykelin bulunduğu kavşakta kesiştiği caddenin adı da Via delle Quattro Fontane

Geç Rönesans dönemi eseri olan dört çeşmeden üçü, Papa V. Sixtus tarafından 1588-1593 yılları arasında yaptırılmış. Dördüncü çeşme ise 1667-1669 yılları arasında yapılmış. 

Arkasında meşe ağacı olan erkek heykelinin olduğu çeşme Roma'ya hayat
veren Tiber Nehri'ni simgeliyor. Çeşmeye sonraki yıllarda kentin simgesi
olan kurt heykeli de eklenmiş (sağdaki fotoğraf). Erkek heykelinin olduğu
diğer çeşme, İtalya'nın Lazio kentindeki (Tiber'in bir kolu olan)
Aniene Nehri'ni simgeliyor (soldaki fotoğraf).

Kavşaktaki dört çeşmeden ikisinde kadın heykeller var.
Arkasında palmiye ağacı olan kadın heykel güç sembolü tanrıça Juno'yu
(sağ baştaki fotoğraf); diğer çeşmedeki kadın heykel ise
namus sembolü tanrıça Diana'yı simgeliyor.

Çeşmelerden Aniene, Tiber ve Juno; İtalyan mimar Domenico Fontana (1543-1607) tarafından yapılmış. Diana ise İtalyan Barok ressam ve mimar Pietro da Cortona (1596-1669) tarafından yapılmış.


Tiber Nehri'ni simgeleyen çeşmenin sırtını dayadığı yapı ise küçük bir Roma Katolik Kilisesi olan Chiesa di San Carlino alle Quattro Fontane (San Carlino Kilisesi). İtalyan asıllı İsviçreli mimar Francesco Borromini (1599-1667) tarafından Barok tarzında yapılan kilise, 1635-1667 yılları arasında inşa edilmiş. Borromini'nin 1667 yazında intihar etmesinden sonra kiliseyi yeğeni tamamlamış.

Chiesa di San Carlino alle Quattro Fontane (San Carlino Kilisesi).

Kilisenin özellikle kubbesi dikkat çekici.

Kubbe.

Ben Roma gezi planıma buradaki dört çeşmeyi koymuştum. Kavşağa gittiğimde bu kiliseyi de gördüm ve girip gezdim. Roma'da yolunuz buraya düşerse uğramanızı öneriyorum. San Carlino Kilisesi'nin  farklı bölümlerini 1, 2 veya 3 boyutlu olarak şurada görebilirsiniz.


Sırada 17. yy.'da Roma'da öne çıkan soylu İtalyan ailelerden biri olan Barberini ailesinden adını alan bir saray (Palazzo Barberini), sarayın bahçesinde yer alan müze (Galleria Nazionale d'Arte Antica) ve meydan (Piazza Barberini) var. Buradan buyurun lütfen!

Barberini Sarayı (Palazzo Barberini) Via delle Quattro Fontane 13 numarada yer alıyor. Saray alanında gezilecek üç yer var; sarayın kendisi, içindeki müze (Ulusal Antik Sanat Galerisi/Galleria Nazionale d'Arte Antica) ve bahçe.

Tiziano, El Greco, Caravaggio, Tintoretto ve Raphael gibi Rönesans ressamlarının eserleri başta olmak üzere, 1400'den fazla sanat eserine ev sahipliği yapan Galleria Nazionale d'Arte Antica (Ulusal Antik Sanat Galerisi) Roma'da kesinlikle görülmesi gereken yerlerden biri.   


Galerideki önemli tablolardan biri soldan ikinci sırada görülen,
İtalyan Rönesans ressamı Filippo Lippi'nin "Annunciation with two
Kneeling Donors" adlı eseri. Üçüncü sıradaki fotoğraf ise bir başka
İtalyan Rönesans ressamı olan Antoniazzo Romano'nun 1487 yılında
yaptığı resim. Sağ baştaki fotoğrafta bu resimden bir detay var. 


Galerideki salonlardan birinde devasa bir tablo var.  İtalyan ressam
Domenico Zampieri'nin  "Madonna and Child with Saint John Evangelist
and Saint Petronius" adlı eseri uzun uzun seyredilmesi gereken türden
(sağdan ikinci fotoğraf). Barberini ailesinin bir üyesi olan İtalyan Katolik Kardinal Francesco Barberini'nin mermer büstündeki detaylar müthişti.

Palazzo Barberini ve Ulusal Antik Sanat Galerisi'nin yer aldığı Galleria Corsini'yi ziyaret etmek için tek bilet alınıyor. Tam bilet ücreti 12€, Roma Pass ile %50 indirimli olarak bilet alabilirsiniz. Sarayı ve galeriyi salı-pazar günleri arasında 08:30-19:00 saatleri arasında ziyaret edebilirsiniz. Pazartesi günleri kapalı!

Ülkemizin kentlerinin meydan fakiri olduğunu, en önemli kentimiz olan İstanbul'da bile şöyle keyifle gezilecek tek bir meydan olmadığını, Ankara'daki Kızılay Meydanı'na ise modern şehircilikte meydan demek için bin şahit gerektiğini, Roma'daki onlarca meydanı hayranlıkla gezerken bir defa daha üzülerek anladım. Roma'daki önemli meydanlardan biri olan ve 16. yy.'da oluşturulan Piazza Barberini (Barberini Meydanı) yarı dairesel şeklinde ve Quirinal Tepesi'nin zirvesinde yer alıyor.  Meydan adını yakındaki Palazzo Barberini'den almış.

Piazza Barberini Meydanı'nın ortasında, Barok heykel sanatçısı ve Roma'daki pek çok eseri ile kente değer katan Bernini tarafından 1642-1643 yıllarında yapılan Fontana del Tritone (Triton Çeşmesi) yer almaktadır. Mitolojide belden yukarısı insan, belden aşağısı balık şeklinde olan ve ayakları at ayağına benzeyen bir deniz tanrısı olan Triton'un, dört yunusun yüzgeçlerinin üzerinde yükseldiği heykelin kaidesindeki arı figürleri dikkat çekiyor. Çalışkanlıkları ve üreticilikleri ile bilinen arılar Barberini ailesi tarafından aile armasında sembol olarak kullanılmış. Aile tarafından Roma'da yaptırılan pek çok heykel ve çeşmede arı sembolüne rastlanıyor.

Fontana del Tritone (Triton Çeşmesi). 

Roma gezi planıma dâhil ettiğim Marcus Aurelius Sütunu, Piazza Barberini'den sadece 10 dakikalık yürüyüş mesafesinde ama güne devam etmek için önce enerji almak gerekli. Fazla zaman harcamadan, Roma'da konakladığım evde hazırladığım sandviçimi çevreyi ve insanları gözlemleyerek tam şurada (Via della Panetteria sokağının 52 numaralı binasının merdivenlerinde) yedikten sonra gezmeye devam ettim ve Marcus Aurelius Sütunu'nun bulunduğu yere yürüdüm.

Via della Panetteria sokağının 52 numaralı binasının merdivenlerinde mola.

Sizi Marcus Aurelius ile yazının önceki bölümlerinde tanıştırmıştım. Bu büyük imparator için yapılmış olan zafer sütunu Piazza Colonna meydanında. Üzerinde sarmal bir kabartmanın bulunduğu sütun, Antik Yunan ve sonrasında Roma mimarisinin önemli mimari düzeninden biri olan dor düzeninde yapılmış.


MS 180-192 yılları arasında yapılmış olan Marcus Aurelius Zafer Sütunu'nda, İmparator Marcus Aurelius önderliğinde Roma'nın kuzey komşusu Quadi
ve Marcomanni'
ye (Germenler) karşı yapılan seferler anlatılmış. (G/Cermenler, bugünkü Almanya, Avusturya, Bohemya ve Polonya'nın batı
bölümünü kapsayan G/Cermanya'da, MÖ 3. yüzyıldan 9. yüzyıla kadar yaşayan
halk veya bu halktan olan kimse.

Yurt dışı seyahatlerimde müze, saray, vb. tarih, doğa ve sanatla ilgili yerleri gezmek kadar, kütüphane ve kitapçı gezmek de beni çok mutlu eder. Her ne kadar kitaplarda kullanılmış olan dili anlamıyor olsam da, kitap kitaptır; dokunurum, sayfalarını koklarım, şöyle bir bakarım içindekilere. 

İtalya'nın pek çok kentinde şubesi bulunan ve Giangiacomo Feltrinelli tarafından 1954 yılında kurulmuş olan İtalyan yayıncılık şirketi Feltrinelli'nin aynı adlı kitabevlerinden birini Marcus Aurelius Zafer Sütunu'nun olduğu meydandaki Galleria Alberto Sordi adlı çarşıda buldum. İtalya'da bir Feltrinelli gördüğünüzde mutlaka girin, pişman olmazsınız. Kitabevlerinin içinde uygun fiyatlı ürünlerin bulunduğu kafeleri de var!


Günün keşfi; Galleria Alberto Sordi adlı çarşıdaki Feltrinelli kitabevi!

Feltrinelli kitabevinde, kitaplar arasında keyifli bir mola!

Çarşıdan çıktıktan sonra Roma'daki bugünümü tamamlamak üzere, yazının ilk bölümünde bahsettiğim ünlü cadde Via del Corso üzerinde yürüyerek, hem Roma'ya ve insanlara daha yakından baktım hem de Basilica of SS. Ambrose and Charles on the Corso'ya gittim.


Via del Corso.

Kısa adı Sant'Ambrogio e Carlo al Corso olan bazilika, Via del Corso caddesinin orta kısmında yer alan bir büyük kilisedir. Kilise, ikisi de Milano’nun yerlisi olan Saint Ambrose ve Saint Charles Borromeo’ya ithaf edilmiştir. Saint Ambrose (Aurelius Ambrosius), 4.yy.'ın en etkili dini figürlerinden biri haline gelen Milano'nun bir piskoposuymuş. Saint Charles Borromeo ise Milano'nun Roma Katolik başpiskoposu ve bir kardinalmiş. 


Basilica of SS. Ambrose and Charles on the Corso.
Bazilikanın çevresini şurada görebilirsiniz.

Floransa'dan Roma'ya geçtiğim gün şehirle tanıştıktan sonra üç tam gün Roma'yı gezdim. Roma'daki son günümü Vatikan için ayırmıştım ve şöyle bir güzel gün yaşamıştım. Vatikan'a ayırdığım son günümde, akşama doğru Roma'nın kendine özgü özellikleri ile, bilenlerin çok sevdiği ve mutlaka gidip sokaklarında kaybolurcasına gezdiği Trastevere'ye gittim.



TRASTEVERE

Tiber Nehri'nin batısında yer alan ve kendine has özellikleri olan 
Trastevere semtinin sembolü olan aslan, çok sayıda tarihi ve turistik 
yerin bulunduğu Roma şehir merkezine dil çıkarıyor!

Roma'da epey yer görmüş ve gezmiş biri olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Roma'ya gidecekseniz ve sadece bir gününüz varsa, bırakın Roma'nın ünlü tarihi ve turistik yerlerini (bir günde nasıl olsa hepsine zaman yetmeyecek), Trastevere semtine gidin ve tüm gününüzü orada geçirin!

Trastevere; Tiber Nehri'nin batı kıyısında, Vatikan'ın güneyinde yer alıyor. Kent merkezine
ve Vatikan'a yürüme uzaklığında. Roma'nın ana ulaşım merkezi olan Termini istasyonuna
bile yürüme sadece 45 dakika uzaklıkta.

Bu güzel semte Roma seyahatimin Vatikan için ayırdığım günün öğleden sonrasında gittim. Vatikan'dan Tiber kıyısına yürüdüm, sonra Lungotevere Gianicolense boyunca Tiber Nehri'ni ve üzerindeki köprüleri seyrederek yürümeye devam ettim.


Ponte Principe Amedeo Savoia Aosta Köprüsü.
Orta arka planda 
Castel Sant'Angelo (Kutsal Melek Kalesi) görünüyor.

Kelime anlamı "Tiber'in Ötesinde" olan Trastevere'de,
sokakları birbirinden güzel ve karakteristik eski Roma binaları süslüyor.

Trastevere binaları.

Trastevere sokaklarında, temiz çamaşır kokan Lizbon sokaklarını özlediğimi hissettim.

Trastevere sokaklarının birleşme noktası olan Piazza di Santa Maria meydanı, gerek meydana adını veren Basilica Di Santa Maria In Trastevere bazilikası ve meydanın ortasındaki La fontana di piazza Santa Maria in Trastevere adlı çeşmesi ile gerekse kafe ve restoranları ile kesinlikle uğranması gereken yerlerden biri. Bazı kaynaklara göre 8. yy.'a tarihlenen çeşme Roma'daki en eski çeşme olarak kabul ediliyor.


Trastevere'nin en önemli buluşma noktası olan Piazza di Santa Maria meydanı,
meydandaki bazilika ve çeşme.


Basilica di Santa Maria in Trastevere'nin tavan süslemeleri ve duvar freskleri görülmeye değer.

Trastevere Avrupa'daki en eski Yahudi yerleşim bölgesi (getto) olarak biliniyor.
Sağ baştaki fotoğrafta, II. Dünya Savaşı yıllarında buradan alınarak Auschwitz-Birkenau
Nazi katliam kampına gönderilen insanların isimlerinin yazılı olduğu bir duvar rölyefi görünüyor. Diğer fotoğraflarda ise Trastevere sokaklarında gezerken gördüklerimden bazıları var.

Trastevere, Roma.

Trastevere sokaklarından...

Trastevere'den Roma şehir merkezine dönerken Ponte Garibaldi köprüsünden geçtim. Köprüden, üzerinde bir hastanenin olduğu küçük adayı seyrettim, uzun uzun Tiber'in sesini dinledim.



Roma Seyahatimden Foto-Notlar
Roma'da Gezerken Gördüklerim


Roma'da trafik yoğun, park yeri sorunu da had safhada olunca;
her yere sığan küçük otomobiller çok popüler!

Roma'da pek çok yerde 24 saat aralıksız akan ve içilebilir suyu olan
çeşmeler var. Musluk yok, kentin dört bir yanında sürekli temiz su akıyor.

Şehir içi tur otobüsleri; benim tercih etmediğim şehri tanıma (!) seçeneği.

Güzel, estetik binalar ve sokak tabelaları.

Tutte Le Strade Portano a Roma (Tüm yollar Roma'ya çıkar)!

Roma'yı eve götürme yolları!

Bina köşelerinde bile sanatın olduğu Roma sokaklarından..

Hangi pencereden bakmak isterdiniz?
Roma sokaklarından...



Roma'dan insan manzaraları.


Bologna'da 15 Ekim 2018 Pazartesi günü başlayan ilk İtalya seyahatim, Floransa ve Roma gibi çok güzel iki dünya kentinde devam etti ve 26 Ekim 2018 Cuma günü evime döndüm.

Aeroporto Internazionale Leonardo da Vinci di Fiumicino.Roma Fiumicino Havalimanı'nın, havalimanına giden trenlerin
son durağından havalimanı binasına giriş kısmı.

Dönüş yolculuğumu Roma'ya sık ve ucuz uçuşlar yapan Pegasus ile gerçekleştirdim. Bunun için Roma'nın 38 km güneybatısındaki Fiumicino'da yer alan Leonardo da Vinci Havalimanı'nı (Roma Fiumicino Havalimanı) kullandım. Roma'da konakladığım eve yakın olan Tiburtina istasyonundan trenle yaklaşık 1 saatlik yolculuk sonunda kolayca havalimanına ulaştım.


Roma Fiumicino Havalimanı'nda valizinizi ücretsiz olarak tartabileceğiniz ücretsiz terazi var. Valizi öyle bir ayarlamışım ki, Pegasus'un 20 kg olan valiz hakkına sadece 1 kg kalmış! Fazlalıkları sırt çantama koymuştum ve sırt çantam da 12 kg ağırlığındaydı, sorun çıkarmadılar.

Ana salon.

Roma Fiumicino Havalimanı'nda bazı kapılara gitmek için,
çok kısa süreli bir raylı sistem yolculuğu yapmak gerekiyor.

Roma - Ankara uçuşum şanslı uçak yolculuklarımdan biri oldu;
yan koltuklar boştu. Pegasus'un dergisinde çok sevdiğim
ve özlediğim Ayvalık'a rastlamak güzeldi.



İtalya seyahati öncesinde okuduğum kitaplar:




Sümer Özvatan
Haziran 2019




Rhône Nehri'nin hayat verdiği iki küçük Fransa kenti;
AVIGNON ve ARLES



Nice Gezi Yazısı 
















2 yorum: